Milli kale
2018 yılının ilk günlerinde gazetelerde köşebaşlarına kurulmuş adıdeğmez bazı yazarlar, umarsızca bu senenin kötü...
2018 yılının ilk günlerinde gazetelerde köşebaşlarına kurulmuş adıdeğmez bazı yazarlar, umarsızca bu senenin kötü geçeceği kehanetinde bulundular. Halkımızı her zaman aşağılamaya çalışan, Devletimizi ve Devlet adamlarımızı karalamaya yeltenen bu güruh, her zamanki ümitsiz, kötümser ve karamsar hâllerine devam ediyor. Bu iç karartan satırları okuyunca sevinmiştim. Kendi kendime, “Bu adamlar böyle feveran ettiğine göre ülkemizin durumu inşallah daha da iyi olacak.” demiştim. Nitekim şimdiden Kanal İstanbul heyecanı bütün Türkiye’yi sarmış durumda. Dünyanın en büyük havaalanı ve asma köprüsü de yapılıyor. Öyleyse gam, keder yok, ancak ümit, azim, çalışma, gayret ve tevekkül var. Cenab-ı Allah, dinine en çok hizmet eden, İslam’a bayraktarlık eden bu aziz milleti, zelil etmez. Yeter ki biz görevlerimizi hakkıyla yapalım. Birlik ruhunun tesisinde ‘yerli ve milli mutabakat’ anlayışının hakim olması esastır. Zaten bu ülkenin gerçek sahipleri, hep aynı kavramlar etrafında buluşmamış mıdır? Vatan, bayrak, ezan gibi bizi biz kılan mefhumlara olan bağlılıkla bugüne kadar ayakta durmuşuz. Bugün gerçekleşen bu kenetlenme, siyasi bir endişeden veya hesaptan kaynaklanmıyor. Türkiye’nin etrafını ateş çemberine çevirmeye çalışan düşman devletler vardır. Ve içeride de bu kalleş, sözde müttefik ancak hasım olan ülkelere payandalık eden ihanet örgütleri bulunuyor. İşte bugünlerde gözümüzün önünde İsrail ile birlikte sadece bize değil bütün hür dünyaya meydan okumaya yeltenenen ABD’yi görüyoruz. Siyonizmin bu iki ruhsuz ve köksüz çocuğu, pervasızca ve hayasızca çalışıyor, güneyimizde 30 bin kişiden oluşan bir ordu kuruyorlar. Bu ordunun büyük bir kısmı da terör örgütlerinden teşekkül ediyor. Bu orduya yarın öbürgün sözde devlet de hazırlayacaklar ve Türkiye’nin başını ağrıtmaya devam edecekler. Artık lâfı...