Terör ve Ödül
Terör ve ödül kavramları bir araya gelmez. Peki terörist faaliyetlerinde bulunup ülkesine, milletine, devletine ihanet edenlere geçmişte ödül verilmiş midir? Evet, ne yazık ki sözde sanatçı, edebiyatçı...
Terör ve ödül kavramları bir araya gelmez. Peki terörist faaliyetlerinde bulunup ülkesine, milletine, devletine ihanet edenlere geçmişte ödül verilmiş midir? Evet, ne yazık ki sözde sanatçı, edebiyatçı kisvesi altında kültür dünyasında iltifatlar almış, mükâfatlar elde etmiş, şöhretine şöhret katmış bazı teröristler var. Bunların bir kısmı gazetecidir bugün, bir kısmı da yazar. Bir kısmı ise sanatın değişik alanlarında öne çıkarılmış ama asıl niyetlerini ustaca saklamış ve topraklarına ihanet etmiş nâdânlardır. Bir bölümü ceza alıp içeri atılan, bir bölümü de yurtdışına kaçıp Türkiye'yi sağda solda şikâyet eden bu kişiler, ne yazık ki hâlâ ‘ödüllü sanatçı'lar zümresinden sayılıyor.
Peki bu durumda ne yapılmalıdır? Yapılacak iş çok basit. Dernekler, vakıflar, cemiyetler ve çeşitli sivil toplum kuruluşları, ihanete bulaşmış kişileri üyeliklerinden nasıl atıyorsa ödül veren kurumlar da daha önce farkında olmadan verdikleri ve bugün çeşitli örgütlerin militanı haline gelen kişilerin ödüllerini hemen iptal etmeli ve bunu açıkça kamuoyuna duyurmalıdır. Yayıncılar, ihanette bulunmuş yazıcıları nasıl kataloglarından attılarsa, kitaplarını basmaktan vazgeçtilerse ödül kurumu ihdas etmiş olan kuruluşlar da bu konuda hassasiyet göstermeli, müesseselerinin isimlerini lekeleyecek şahıslarla olan ilişkilerini büsbütün kesmelidirler. Şahsen ben bunu uygulamayan dernek ve vakıflara üye olmam, üye isem o kurumdan ayrılırım. Bu mühim konuyu, ödül dağıtan kurumların yöneticilerine hatırlatmak istedim.
Şimdi gelelim kitaplara. Elime yeni ulaşan dört kitaptan bahsedeceğim. İlki edebiyat dünyamızın sevilen ve sayılan ismi Şakir Kurtulmuş'un. Edebiyatın İzi, Çıra Edebiyat'tan çıktı. Daha önce yayımlanan şiir kitapları Ah Güzel Bir Gün, Yusuf'un Kuyusu, Ölüm ve Ayna da aynı yayınevinden okura ulaşmıştı. Kurtulmuş, Edebiyatın İzi'nde yakından tanıdığı Osman Sarı, Mehmet Âkif İnan, Ramazan Dikmen, Mustafa Özçelik, Hasan Aycın ve Nurettin Durman hakkında yüreğe dokunan yazılar kaleme almış. Ayrıca bir çok edebî çalışmasının da yer aldığı Yedi İklim dergisi hakkında iki önemli yazıya da imza atmış. “Benim Edebî Mekânlarım”, zevkle okunan ve hatıralardan oluşan hoş bir yazı. Yazar, ilk gençlik yıllarından itibaren gidip geldiği mekânları, buralarda tanıyıp dost olduğu şair ve yazarları anlatıyor. Bir çırpıda okudum, inanıyorum ki edebiyata meraklılar da bu metinle heyecanlanacaklardır. Kitabın arka kapak yazısından bir bölümü paylaşmak isterim: “Ölüm gerçeği üzerinde düşünmek, bu dünyanın ötesindeki dünyanın varlığın yakından hissetmemizi sağlayacaktır. Öteye ait izleri bulabildiğimiz yerdir mezarlıklar. İçeriye adımınızı attığınız andan itibaren dışarıdaki uğultudan bir iz bulamazsınız. Buradaki ağaçlar da tıpkı dışarıdaki ağaçlar gibi ağaç, kuşlar da dışarıdaki kuşlar gibi kuştur. Ne var ki dillerindeki şarkı farklıdır. Söylemleri farklıdır.”
Edebiyat Dünyamızdan Hoş Sedâlar, Ankara'da ikamet eden değerli şair büyüğümüz Abdullah Satoğlu'nun aynı ismi taşıyan hatıra kitaplarının dördüncüsü. Bu kitapta yer alan yazılara hatıra da denebilir portre de. Ama insanı çabucak sarıveren, samimi metinlerden oluşuyor herbiri. Okurken bilgileniyorsunuz da. Tam 25 isim yer alıyor eserde. Bunların çoğu edib veya sanatkâr. Aralarında Rıza Akdemir, Rıdvan Çongur, Abdurrahim Karakoç, Tahir Kutsi Makal, Şeref Taşlıova, Kâzım Yedekçioğlu ve Süheyl Ünver de var. Satoğlu, büyük Divan şairimiz Bâkî'nin “Âvâzeyi bu âleme Dâvut gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sedâ imiş...” mısralarından ilham ile bu eserleri kaleme alıyor. İyi de yapıyor. Okuyucularına edebî tadlar taşıyan metinleri okuturken, unutulmuş değerlerimizi de bu vesile ile tanıtıyor, hatta sevdiriyor. Dört ciltlik Edebiyat Dünyamızdan Hoş Sedâlar, bütün kütüphanelerdeki seçkin yerini almalıdır. Eseri, Akçağ Yayınları kültür hayatımıza kazandırdı.
Uzun yıllardan beri gençleri yetiştiren ve onları hakikaten “Asım'ın Nesli” olarak topluma kazandıran eğitimci yazar Asım Gültekin kardeşimin Birden Bine kitabı İz Yayıncılık'tan çıktı. Yazarımız, “Türkçede sayıların kökeni üzerine denemeler” yapıyor hayli zamandır. Daha önce de kelimeler üzerinde duruyordu. “Sayıların kelimelerine Türkçede neden öyle denilmiş? İkiye neden iki diyoruz, altıya neden altı diyoruz, neyin altı? Yirmiye niçin yirmi diyoruz? Kırk neden kırk?” gibi canalıcı sorularla okuyucuyu meraklandıran Gültekin, “Türkçede sayıların etimolojisi” ile ilgili müstakil ve değerli bir esere böylece imza atmış bulunuyor. Kelimelerin, kavramların, sayıların doğuşunu merak edenler ve bu işin ilmini bilmek isteyenler için...
Bekir Tuncer Salihoğlu, Çakı Çakmak Ayna Tarak, Bizim Kral ve Beyaz Gelincik'ten sonra İkindi Çayı'nı da okuyucularına ulaştırdı. Kitapta 15 sıcak hikâye var. Günlük hayatta karşılaştığımız, belki de önemsemediğimiz olayları birer hikâye şeklinde kaleme alıp okurun vicdanına sesleniyor yazar. Meselâ “Yağmurla Gelen” hikâyesindeki yoksul ama onurlu kadının dramı, Suriçi'ndeki semtte, Kocamustafapaşa'da yaşanmış bir hikâye. Çevre tasvirleriyle, tarihe yolculuk yapılırken sosyal hayatın yaralarına da dokunuluyor. İkindi Çayı, insanımızı anlatan hikâyeleri sevenler için. Kitap Reçete Yayınları'ndan çıktı.