“Filistinli diye bir şey yok” diyen eşkıya
https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac1. Bir Müslüman olarak, kötülüğün varlığını elbette kabul ederiz. Ancak “mutlak kötülüğün” varlığını, bir başka...
1.
Bir Müslüman olarak, kötülüğün varlığını elbette kabul ederiz. Ancak “mutlak kötülüğün” varlığını, bir başka ifadeyle kötülüğün mutlaklığını kabul etmeyiz. Kötülük vardır; ama geçici ve görecelidir. Öncelikle, bütün kötülükler geçicidir; çünkü hayat geçicidir. İkinci olarak, birisi için kötü olan bir şey bir başkası için iyi olabilir. Bir final müsabakasını kaybetmek, kaybeden taraf için bir kötüdür; ancak kazanan taraf için iyidir. İşten atılmak, atılan kişi için kötü; onun yerine işe alınan kişi için iyidir. Hastalıklar, kötülüktür. Ancak hastalıklar sebebiyle hayatını kazanan milyonlarca doktor için, hastalık bir ekmek kapısıdır. Deprem, bir felâkettir. Lâkin depremzedelere yardım etmek isteyen iyiliksever insanlar için bir iyilik fırsatıdır. Ya da bazen bir kötülük, insanı daha büyük bir kötülükten koruyabilir. Meselâ; bir ağrı sebebiyle doktora giden kişi, ameliyat olması gerektiğini öğrenip ameliyat olur ve böylece hastalığının ilerlemesinden kurtulmuş olur. Netice olarak, başlangıç itibariyle kötü olan bir şeyin sonu iyi olabilir.
Hz. Yusuf’u (as) düşünelim. Onun, hasetlik eden abilere sahip olması ve onlar tarafından kuyuya atılması bir kötülüktür. Ancak bu kötülük, onun Mısır’ın saraylarında büyümesine vesile olmuştur. Hz. Yusuf’un (as) sarayda büyümesi iyi bir şeydir; ancak sarayda kralın hanımı tarafından iftiraya maruz kalması ve hapsedilmesi kötü bir şeydir. Fakat hapiste tanıştığı arkadaşı dolayısıyla kralın güvenini kazanması ve kral tarafından maliye bakanı yapılması iyi bir şeydir. Sonuç itibariyle, “mutlak kötü” yoktur. Bazen bir kötülük, bir iyiliği; bir iyilik de bir kötülüğü doğurabilir. Hikmetli Kitap’ta şöyle buyurulur: “Bazen bir şeyi sevmezsiniz; ama aslında o sizin için iyidir. Bazen de bir şeyi seversiniz; fakat aslında o sizin için kötüdür. Allah, (her şeyin aslını) bilir; fakat siz bilmezsiniz.” (Bakara 2/26).
2.
Teodise/kötülük problemini kendilerince bir argüman olarak kullanan ateistler, Tanrı’yı yalnızca “mutlak iyi ve kadir-i mutlak” gibi bazı sıfatlara sahip bir varlık olarak kurguluyorlar. Sonra da bu vasıflara sahip bir Tanrı ile kötülüğün mevcudiyetinin çeliştiğini söylüyorlar. Oysaki Tanrı’nın sıfatları bu ikisinden ibaret değildir. Meselâ biz Müslümanlara göre Allah’ın pek çok sıfatı vardır. Bunların bir kısmı celâl, bir kısmı cemâl sıfatlarıdır. Âlem de, bu sıfatların tecelli ve zuhurundan ibarettir. Âlemde kötülük olarak müşâhede edilen her şey, celâl sıfatlarının zuhura gelmesiyle olur. Dolayısıyla bu kötülüklerin varlığı, celâl sıfatlarına sahip bir Allah’ın varlığıyla çelişmez. Cenâb-ı Hakk’ın celâl sıfatlarına sahip olması da, “mutlak iyi” olmasıyla çelişmez.