Usta, yılmaz
Geçenlerde bizim eski otoparkçı Yılmaz ustaya rastladım. Epey olmuştu görüşmeyeli. İşi bıraktıktan sonra karşılaşmamıştık. Hal hatır faslından sonra hemen “Emekli olmak ne berbat bir...
Geçenlerde bizim eski otoparkçı Yılmaz ustaya rastladım. Epey olmuştu görüşmeyeli. İşi bıraktıktan sonra karşılaşmamıştık. Hal hatır faslından sonra hemen “Emekli olmak ne berbat bir şey” dedi.
Bir cenazeden dönüyormuş. Meşguliyetsizlik yaşlandırmış.
“Bilirsin, kahve alışkanlığım yok. Oyun bilmem, sigara içmem. Evde de duramıyorum. Hanım, 'yalı kazığı gibi oturma' diyerek temizliğe başlıyor. Torun torba desen onlar da koca adam oldu. Üniversiteye giden adamı elinden tutup okula veya parktaki salıncaklara götürecek değilim. Alışmışım, her sabah dışarı çıkmadan duramıyorum. Akşama kadar böyle dolaşıyorum işte. Arada bir hısım akrabaların, konu komşunun cenazesine gidiyorum. Bazen de hiç tanımadığım kişilerin cenazelerine katılıyorum.”
Herkesin bir hikâyesi var.
Çoğu hüzünlü.
Yılmaz usta işinde hakikaten ustaydı. Garajın yeni müdürü işine son verdi. Zaten emekliydi, tekrar emekli oldu. Tam emekli, çok emekli ne demeli bilmem ki?
Verimliyken, tecrübesini konuştururken, bir insanın elinden işini almak hakikaten zulüm…
Ama öte yanda iş bekleyen gençler var.
Üstelik maliyet daha ucuz.
*
O ayak üstü sohbet, son döneminde Çankaya'da bir nevi tecrit yaşayan Atatürk'ü hatırlattı nedense.
Ardından darbe ile devrilen Celal Bayar'ı.
Büyük projelerini hayata geçirme planları yaparken zehirlenen Turgut Özal'ı da içimden rahmetle andıktan sonra, bilin bakalım aklıma kim geldi?