Ne Yaman Çelişki
BAZILARI hem Türkiye’de diktatörlük var, medyaya baskı yapılıyor, hürriyetler kısıtlanıyor, gazeteciler tutuklanıyor diye feryat ediyor; hem de 19’lerin, 30’ların Paşalı yıllarına dönelim...
BAZILARI hem Türkiye’de diktatörlük var, medyaya baskı yapılıyor, hürriyetler kısıtlanıyor, gazeteciler tutuklanıyor diye feryat ediyor; hem de 19’lerin, 30’ların Paşalı yıllarına dönelim diyor.
Bu ne yaman ve korkunç çelişkidir!..
İstiklal mahkemelerinin avukatsız Yargıtaysız paldır küldür adam astığı o yıllarda diktatörlük yok muydu?
Matbuat (basın) hürriyeti ayaklar altında değil miydi?
Şapka Kanununu tenkit ettikleri, beğenmedikleri için nice vatandaş idam edilmemiş miydi?
Şapka Kanunundan önce yazdığı “Frenk Mukallitliği” adlı kitapçığı yüzünden İskilipli Âtıf Hoca asılmamış mıydı?
Bohçacılık yapan Şalcı Bacı, Çetin Altan’ın mahkeme reisi olan dedesi tarafından astırılmamış mıydı?
Muhalefet susturulmamış mıydı?
Rejim terörün kasırgaları estirilmemiş miydi?
O devirde yolsuzluk yok muydu?
Yoktuysa, ömürlerinde hiç ticaret ve iş yapmamış birtakım kodamanlar nasıl Karun gibi zengin oluvermişti?
Ah 1920’ler, 30’lar… Halk sürünüyordu. Yol yoktu, su yoktu, ekmek yoktu… Verem, sıtma, frengi kırıyordu halkı… Tek parti despotluğu vardı… Adalet yoktu, hürriyet yoktu… Halk sefalet içinde, işçiler köle gibi çalıştırılıyor diyenler komünistlikten tutuklanıyordu…
Din, inanç, fikir hürriyeti yoktu.
Müslüman çoğunluk parya muamelesi görüyordu.
1923’te bir İslam Cumhuriyeti olarak kurulmuş olan Cumhuriyet Dönme azınlığın eline geçmiş, zalim bir vesayet diktatörlüğü haline getirilmişti.
Birtakım baykuşlar “Kâbe Arabın olsun bize Çankaya yeter” diye haykırıyordu.
Camilerin onda sekizi kapatılmıştı.
On bine yakın cami, medrese, tekke, imaret, taşmektep, vakıf binası ya satılmış, ya kiraya verilmiş yahut yıkılmıştı.
Tarihî İslam kabristanları düzlenmişti. Sadece İstanbul Üsküdar Bülbülderesindeki Dönmeleri mezarlığına dokunulmamıştı.
Dönme vesayet rejimi İslama ve Müslümanlara amansız ve acımazız bir savaş ilan etmişti.
Ezan okumak bile yasaklanmıştı. Ciğeri yanan tepesi atan zavallı bir Müslüman Bursa’da Ulucamide Ezan-ı Muhammedî okuduğu için yer yerinden oynamış, adamcağızı hemen tutuklayıp perişan etmişlerdi.
Nice Kürt uleması, meşayihi sürgün edilmişti.
Büyük bir şehirdeki eski kabir taşları lağımlara kapak yapılmıştı.
İstanbul Ayazpaşa camiinin minaresi bir gece Belediye tanzifat (Temizlik) işçileri tarafından yıkılıp yerle bir edilmişti. Gerekçesi: Üst taraftaki Park Otelin orkestrası Ezan okunurken sustuğu için.
Arapça Kur’anı da yasaklayıp, yerine Türkçe tercümesini koymak istiyorlardı ama bu hıyaneti becerememişlerdi.
İşte diktatörlük var diye avaz avaz bağıran birileri bu kara günlere, bu eski diktatörlüğe, bu eski felaketlere ve rezaletlere, bu eski idamlara ve sürgünlere, eski İstiklal mahkemelerine dönmek istiyor.
Ey Kemalistler!.. Size soruyorum: M. Kemal Paşa ile birlikte çok sevdiğiniz Nazım Hikmet o yıllarda zindanda inlemiyor muydu?
Ne yaman, ne korkunç, ne gülünç çelişkiler içindesiniz!..
Halinize gülmek mi lazım, ağlamak mı, öfkelenmek mi?
(İkinci yazı)