Güz vakitlerinde
İnsan bir kurşunla değersizleştiriliyor, yaprak gibi dökülüyor yerlere.Ve sayısını bilemediğimiz kadarlar.Her insanın ölümü, öldürenlere de sorulacak elbet. Defteri açılmayacak, hesabı...
İnsan bir kurşunla değersizleştiriliyor, yaprak gibi dökülüyor yerlere.
Ve sayısını bilemediğimiz kadarlar.
Her insanın ölümü, öldürenlere de sorulacak elbet.
Defteri açılmayacak, hesabı görülmeyecek bir eylem yok...
*
İnsan, uzun bir hikâyedir.
Savaşlardan yorgun düşen büyük bir kalabalık inadına yaşamaya çalışıyor...
Anneler, babalar ve masumiyetin çiçekleri olan bebekler, çocuklar; yıkılmış kentlerin bilmediği sokaklarında çaresiz gün kovalamakla meşguller...
“Kalanlar kendi yurdunda sürgün” diyen şair gibi, karanlık bir hücrede yalnız kalışlarının kahırla dolu muhasebesini yapmaktalar...
*
Bir hazan mevsimi gelip çöker ansızın yüreklere.
Ve bir deli rüzgâr eser.
“Hem dalındasın hayatın hem de düşmeye hazır” gibi yaşayan o büyük kalabalıklar savaşlara inat direniyor hâlâ.
Uzayıp giden raylardan geçen trenlerin pencerelerine ve dağlara bakıp da ay ışığında mektuplar yazanları düşünüyor muyuz?
*
Yanlış zamanlarda, yanlış adreslerin kapılarında sabahlayanlar kuşlar gibi kaçarcasına uzaklara giderken, iki çığlık arasında yarım kalmış sevda hikâyelerini taşıyorlar kanlı avuçlarında.
Ve kelebekler ölüyor usulca.
Güz vakitlerinde güneş üşütür yüreği.
Gazele dönmüş yaprakların üzerinde yazılı geçip giden günlerin zor hikâyesi.
*