Tuhaf zamanlar
Türkiye-İzlanda milli maçı için Eskişehir’deydik...Maç öncesi yazılanları, çizilenleri okudukça ya da ekranlarda hemen her akşam dırdır edenleri seyrettikçe ya da “şeytanlara”...
Türkiye-İzlanda milli maçı için Eskişehir’deydik...
Maç öncesi yazılanları, çizilenleri okudukça ya da ekranlarda hemen her akşam dırdır edenleri seyrettikçe ya da “şeytanlara” avukatlık yapanları izledikçe anlıyoruz ki bu ülkedeki siyaset ve spor sektörü asla beklenen seviyeyi yakalayamayacak...
“Ya vur ya da öldür” mantığı ruhları esir etmiş...
Bu çifte standart duygusunu Beşiktaş yönetimindeyken yaşamış biri olarak artık garipsemiyor ve önemsemiyorum...
*
Hele de sosyal medya ortamı gittikçe av mevsimine dönüşüyor.
Klavye silahşörleri ağzına geleni yazarak aslında içindeki kötülükleri kusuyorlar ve ikiyüzlü hallerini gösteriyorlar ve yüreğindeki ateşi döküyorlar.
Ve sosyal medyayı her geçen gün her konuyu terörize eden bir ortama dönüştürüyorlar.
Hukuksuz bir ortamda ilkel kabilelerin savaşı gibi adeta.
Kazanınca alkışlayanların ve methiyelerden ibaret sloganlar atanların, kaybedilince, başka bir yüzüne şahit oluyoruz, sonuç odaklı yaşamaktan vazgeçmediğimizi anlıyoruz.
Velhasıl, tuhaf zamanlarda tuhaf insanlarla bir arada yaşamaya devam ediyoruz...
*
Bir zamanlar “bataklıklar ülkesi” diye bilinen ama daha sonra bir milletin uyanışıyla Beyaz Zambaklar Ülkesi’ne dönüşen Finlandiya’nın başkenti Helsinki’deyiz...
Nisan ayında yine gelmiştik ve bahar mevsiminde dahi soğuk yüzüyle
karşılaşmıştık...
Ve şimdi sonbahardaki yüzüyle tanışıyoruz adeta...
Hava yağmurlu ve buz gibi soğuk...
*
Sınırlarımızın biraz ötesinde savaş yaşanırken, “Gece yarısı güneşinin ülkesi” diye bilinen Finlandiya’da 187 bin 888 göl ve 179 bin 888 ada bulunuyor...
Helsinki’nin sokak aralarında ve serin kuytularında dolaşırken kendimizi İstiklal Caddesi’nde geziyormuşuz gibi hissediyoruz.
Batımızda ve kuzeyimizdeki bütün şehirlerinin hepsi sanki aynı mimari çizgiye sahip...
*
Ural-Altay grubundan akraba olduğumuz Finlandiya’da her yıl
13 Ekim’de “Başarısızlık Günü” törenlerle kutlanıyor. Yani bu ülkede ‘kaybeden olmak’ kötü bir şey değilmiş...
Daima kazananın yanında olmak kötü bir alışkanlıktır.
Karakter zayıflığıdır...
Lakin bu aşırı tepkilerin altında yatan tek neden, Ankara’daki siyasi iktidara duyulan öfkenin ve düşmanlığın spora kadar yansıması güzel bir davranış değil, hele de milli müsabakalara kadar yansıtılması duruş bozukluğunun açık bir ifadesidir!
Kısacası, tuhaf zamanlardan geçmekteyiz..