Demirtaş en önemli şartı söylemekten kaçınmış
Selahattin Demirtaş’ın ‘Korkma! Barış’ başlıklı makalesini dikkatle okudum. Katılmadığın yerler var eksik bulduğum noktalar var. Demirtaş nedense en önemli ‘gerekliliği’, aslında meselenin...
Selahattin Demirtaş’ın ‘Korkma! Barış’ başlıklı makalesini dikkatle okudum. Katılmadığın yerler var eksik bulduğum noktalar var. Demirtaş nedense en önemli ‘gerekliliği’, aslında meselenin özünü, olmazsa olmazını söylemekten imtina etmiş...
Demirtaş’a katılmadığım yerden başlayayım…
“Büyük bir barışa doğru adım adım gidiyoruz” diyor. “Bize düşen de barış için çalışmaktır. Barışın güzelliğine inanarak, birbirimize güvenerek ve en güçlü şekilde arkasında durarak gereğini yapmaktır” diyor… Bir süredir Türk Kürt kardeşliğinden, Türklerle Kürtlerin kucaklaşmasından söz ediliyor…
Türklerle Kürkler kavgalı değil ki barışsınlar… Türklerle Kürtler yüzyıllardır yan yana iç içe yaşıyor. Batı illerinde Güneydoğu’da yaşayan Kürtlerden daha fazla Kürt var… Türklerle aralarında hiçbir sorun yok. Aynı mahallede, aynı apartmanda oturuyorlar, aynı işlerinde çalışıyorlar, birbirlerine ters bakmıyorlar…
Şimdi bu insanlara yeni paradigmanın gereği; hadi barışın mı diyeceğiz?
Demirtaş da iç içe olmanın altını çiziyor önemli kazanç olarak görüyor. Diyor ki; “Kürtler çeşitli nedenlerle Trakya’dan Anadolu’ya her şehre, her ilçeye dağılıp yerleştiler, buraları yurt edinecek kadar “yerli” hale geldiler. Devlet de bu yüzyıl içinde, Kürt coğrafyası dahil olmak üzere Türkiye’nin en ücra köşesine kadar kurumsal varlığıyla girdi, yerleşti. Bazen zoraki, bazen mecburi, bazen gönüllü şekilde işleyen bu iç içe geçme hali öyle bir duruma geldi ki, artık Kürtleri Türklerden ve devletten, devleti de Kürtlerden ve Türklerden ayırmak, ayrıştırmak imkansızlaştı. Bu demografik, kültürel, ekonomik ve siyasi iç içe geçme durumunu Suriye, İran ve Irak’ta göremezsiniz. Oralarda halen bölgesel bir homojenlik söz konusudur. Oysa Türkiye sosyolojisi, bu yönüyle diğer üç ülkeden açık şekilde farklılık gösteriyor.”