'Demokrasinin son aşaması' böyle olmaz

SİLAHLI Kuvvetler'in yeniden yapılandırılması ile ilgili Kanun Hükmündeki Kararname'nin yayınlanmasından sonra Başbakan Binali Yıldırım, "demokratikleşmede son noktaya ulaşıldığını"...

SİLAHLI Kuvvetler'in yeniden yapılandırılması ile ilgili Kanun Hükmündeki Kararname'nin yayınlanmasından sonra Başbakan Binali Yıldırım, "demokratikleşmede son noktaya ulaşıldığını" açıkladı.

“Demokratikleşmenin son aşamaya gelmesi” için demek ki kuvvet komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması, askeri eğitim kurumlarının kapatılması, Milli Savunma Üniversitesi’nin kurulması, TSK içindeki tayin ve terfi sisteminin değiştirilmesi gerekiyormuş.

Anayasa değişikliği gerçekleştirilebilirse, buna bir de Genelkurmay Başkanı’nın, Cumhurbaşkanı’na bağlanması eklenecek.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TSK’nın yeniden yapılanmasının çok iyi hazırlanmış, çok iyi planlanmış bir çalışmanın sonucu olduğunu söylüyor.

Böyle bir hazırlık yapıldığını daha önce hiç duymamıştık.

Bana daha çok darbenin ardından alelacele verilmiş kararlar gibi geliyor.

Silahlı Kuvvetler yönetimi konusunda bilgim sınırlı, onun için bu konuya hiç girmeyeceğim.

Ancak başa dönüp “demokratikleşmede son nokta” meselesine değinmek zorundayım.

Başbakan ile aynı fikirde değilim.

Demokratikleşmenin son noktası, askeri okulları kapatarak, kuvvet komutanlarını ayrı ayrı MSB’ye bağlayarak, tayin ve terfilerde sivillerin sözünü arttırarak olmaz.

Bunlarla darbe filan da önlenmez, darbeciler kuvvet komutanları Genelkurmay’a bağlı olduğu için ya da askeri okullar açık olduğu için zuhur etmedi.

Silahlı Kuvvetler’in, Osmanlı’ya dayanan bir darbeci geleneği var, 1960’ta ilk kez ortaya çıkmış bir şey değil.

Ve o damarın, Silahlı Kuvvetler’den tamamen silinip atılması bir tek yolla mümkün: Gücün, asker ya da sivil tek bir elde toplanmasını önlemek!

Eğer Türkiye’de iktidar gücü tek elde toplanırsa, bir gün o gücü ele geçirip, her şeye hâkim olmak isteyen her zaman çıkar. Askerden de çıkar, sivilden de çıkar.

Hatta, o gücü seçimle meşru olarak ele geçirmiş olanın bile yoldan çıkmasına neden olabilir.

Onun için demokrasinin son aşamasına geçmeliyiz ki bu da gerçek bir güçler ayrılığı ile sağlanabilir.

Yasama, yürütme ve yargının birbirinden kesin hatlarla ayrıldığı, birbirini dengeleyip denetleyebildiği bir anayasal düzen.

Hesap verebilir, şeffaf bir kamu yönetimi.

Bununla birlikte yerinden yönetim kanallarının açık olması, en geniş katılımlı yönetim için sivil toplumun karar alma süreçlerinde yer almasını da unutmayalım.

Bu konuda hiçbir olumlu ışık görmediğimi de ekleyeyim.

DARBECİLERİ MAZLUMLAŞTIRMAYIN

EKONOMİ Bakanı Nihat Zeybekci’ye göre darbeciler öyle cezalandıracakmış ki hepsi “Gebersek de kurtulsak” diye inleyecekmiş.

“Bunları öyle deliklere tıkacağız ki, öyle deliklerde cezasını çekecekler ki, bunlar bir daha o Allah’ın güneşini nefes aldıkça görmeyecekler. Güneş yüzü görmeyecekler. Bir daha insan sesi duymayacaklar. Gebertin bizi diye yalvaracaklar” diyor.

Zeybekci’nin bu “hümanist” yaklaşımının nedeninin biliyorum ve neden böyle dediğini de anlayabiliyorum.

İlk günlerin heyecanıyla sokaktan gelen “idam” çağrılarına çanak tuttular ama şimdi görüyorlar ki bunu yapabilmelerine imkân yok. Darbecilere öfkeli kalabalıkların yüreğini böyle sivri demeçlerle soğutmaya çalışıyorlar.

Bu da normal bir durum. Siyasetçi, kim olursa olsun sokaktan gelen sese kolayca kulağını tıkayamaz.

Bu arkadaşlar, iyi siyasetçi olsalardı sokakların aklına idam fikri düşmeden kitleleri yönlendirebilecek başka şeyler ortaya koyarlardı, orası da ayrı mesele.

Ancak burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor ki bunu da “darbecileri mazlumlaştırmak” diye tarif edebilirim.

En ağır suçlular da dahil herkesin insan olmaktan doğan temel hakları vardır ve işkence, kötü muamele insan onuruna karşı işlenmiş bir suçtur.

Hem işkence yapılanın onurunu ayaklar altına alır, hem de işkenceci giderek insanlık onurundan nasip almamış bir tipe dönüşür.

Bir de şunu düşünelim: En yetkili ağızlar böyle işkence, kötü muamele, idam gibi cezalardan söz ederlerse, yurtdışına kaçan, orada saklanan darbecilerin ekmeğine yağ sürmüş olurlar. Ben uyarmış olayım.

AMERİKA’DA KAHKAHA TUFANI

ADALET Bakanı Bekir Bozdağ, Fetullahçıların, ABD’deki eğitim kurumlarında yetiştirdiklerinin 5–10 sene sonra o ülkede bir yönetim değişikliğine gitmeyeceğinin herhangi bir garantisi olmadığını söyledi.

Belli ki Bekir Bozdağ, Amerika’yı korkutmaya ve bu korkuyla Fetullah Gülen’i teslime sevk etmeye çalışıyor.

Ama bu söyledikleriyle Amerika’da korkudan daha çok bir kahkaha tufanı yaratmış olabilir.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Birisini kendinize kaç günde âşık edebilirsiniz? 16 Eylül 2018 | 2.511 Okunma Aşk olmaz ise Mualla! 09 Eylül 2018 | 2.266 Okunma Bodrum Belediye Başkanı’ndan gürültü sorununa büyük çözüm Eve gitme tarihlerine sınırlama! 02 Eylül 2018 | 2.169 Okunma Evlilik hesaba kitaba gelir mi? 26 Ağustos 2018 | 4.242 Okunma Üst aklın hıyanet merkezine girdim! 19 Ağustos 2018 | 516 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar