Gökyüzünü görmüş olabilir miyiz?
BİR arkadaşım, Instagram'da bir fotoğraf paylaşmış. Fotoğraf, Yenikapı mitingi öncesinde liderleri çay içerlerken görüntülüyor. Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, CHP Genel...
BİR arkadaşım, Instagram'da bir fotoğraf paylaşmış.
Fotoğraf, Yenikapı mitingi öncesinde liderleri çay içerlerken görüntülüyor. Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, CHP Genel Başkanı ve MHP Genel Başkanı, bir masanın etrafında toplanmış, çay içip sohbet ediyorlar.
Arkadaşım fotoğrafın altına şu notu düşmüş: “CNN Türk’te çalıştığım 1999–2005 yıllarında böyle kareler görmeye alışmıştım. Kutlamalarda, davetlerde, özel gösterimlerde. Çok özlemişim bu demokrasi duruşunu, haykırıyorum birlikte çok güzeliz!”
Bu notun sahibi, iyi eğitimli, iş hayatında başarılı, bir genç kadın.
Hiçbir partiye üye ya da sempatizan olmadığını da biliyorum. Son seçimde de oyunu, “Doğru şeyler söylüyor” diye tanımladığı bir bağımsız adaya vermişti.
Onun duygularını, particilikle gözleri bağlanmamış herkesin paylaştığını da görüyorum.
Elbette her siyasi akımın içinde “şahin” diye tanımlayacağımız bir kanat vardır, karşılığında da “güvercinler”!
Siyaset hayatımızda şahin egemenliğinin yarattığı sonucu gördük, ne olduğunu artık biliyoruz. Yenikapı mitinginden sonra, acaba güvercinlerin egemen olduğu bir siyaset düzlemine geçebilecek miyiz?
Siyasetin, kavga etmek değil, sorunları çözmek amacıyla tartışmak ve konuşmak için yapılması gereken bir eylem olduğunu idrak edebilecek miyiz?
Bunu başarabilirsek, huzurlu bir ülkede yaşama arzumuza da ulaşmış oluruz.
Yeter ki farklılıklarımıza saygı duyalım, herkesi kendi tanımladığımız kalıpların içine zorla sokmaya kalkışmayalım.
Osman Ulagay, “Aklınla Uçur Beni” (Milliyet Yayınları, 1997) isimli kitabında John Adams’ın bestelediği bir operadan söz ediyordu.
Sahnedeki yedi genç, Los Angeles depreminin yaşamlarını ve dünyaya bakışlarını nasıl değiştirdiğini operada şu sözlerle anlatıyorlardı: “Tavana bakıyordum ve birden gökyüzünü gördüm!”
Operanın yazarı, depremin insanların ufuklarını sınırlayan “tavan”ı nasıl yıktığını ve gerçekte “gökyüzünün” nasıl olduğunu gösterdiğini anlatıyordu.
Artık hiçbir şey eskiden bildikleri gibi olmayacaktı: Aşkları, yaşamları, dünyaya bakışları vs.
Ne dersiniz, 15 Temmuz akşamı yaşadığımız travma ve kenarından döndüğümüz büyük felaket toplumumuzda da böyle bir şeye yol açacak mı?
Tavana bakarken, birden gökyüzünü görmüş olduk mu?
TATSIZ AMA SORULMASI GEREKEN BİR SORU
BİR hayalim var: Birbirimizin farklılıklarına saygı duyarak, bir arada yaşayacağımız gerçekten demokratik bir ülke!