Her anı mutlulukla hatırlansın
BU yılın son gününde kendimi bütün bir tatili ödevlerini yapmadan geçirmiş bir öğrenci gibi hissediyorum: Tatilin son günü gelmiş ve yapılmayı bekleyen bir sürü ödevin başında can...
BU yılın son gününde kendimi bütün bir tatili ödevlerini yapmadan geçirmiş bir öğrenci gibi hissediyorum:
Tatilin son günü gelmiş ve yapılmayı bekleyen bir sürü ödevin başında can sıkıntısı ile kalemini kemiren bir çocuk gibiyim.
Aslında bu duyguya hiç de yabancı değilim. Bütün öğrencilik hayatım böyle geçti.
Sadece tatiller mi? Hayır, hafta sonlarını da böyle geçirdim.
Pazar akşamları saat 5 olup da mütalaa zili çaldığında ben maçtan ya da sinemadan dönüyor olurdum.
Pazar akşamlarının hüzünlü bir sessizliğe gömdüğü okulun bahçesinde, yüksek ağaçların altındaki yoldan yatakhaneye doğru yürürken, bütün hafta sonu yapılmamış ödevlerin acısı –belki de korkusu– çökerdi yüreğime.
Her defasında kendime aynı sözü verirdim: Gelecek hafta ödevleri cumartesi akşamından yapacağım! Ya da: Gelecek yıl tatilde her gün bir saatimi ödevlere ayıracağım!
Gazetede köşe yazısı yazmaya başladığımdan beri, demek ki 20 yıldır, 31 Aralık günleri eğlenceli şeylerden söz etmek istiyorum.
Birçok kereler köşemde “Önümüzdeki yıl yapacaklarımın listesi” gibi bir şey de yazdım.
Ama her seferinde, ertesi yılın sonunda o listeyi önüme aldığımda, yazımın başında sözünü ettiğim çocuğa “Otur, sıfır” diyen bir öğretmenin sesi kulağımda çınlıyor sanki. Oysa aslına bakarsanız değişen sadece takvimdeki bir yapraktan ibaret. Değişen tek şey, geçmişi kolay hatırlamamız için icat ettiğimiz bir “takvim yılı” sadece.