Beş dakika sadece beş dakika
Beklentimiz sadece, emekçi bir babanın evine ekmek götürmek için çalışırken planlanarak, yavaş yavaş, mesaj vermek için öldürülmesini düşünmeleri. Sadece düşünmeleri. Bunun için...
Beklentimiz sadece, emekçi bir babanın evine ekmek götürmek için çalışırken planlanarak, yavaş yavaş, mesaj vermek için öldürülmesini düşünmeleri. Sadece düşünmeleri. Bunun için ilk adımsa çok basit, belki de refleksi bir tavır. Yalnızca bu vahşi cinayeti garipsemek, doğallaştırmamak.
Yapamıyorlar. Üstelik sözünü ettiğimiz ölüm, kaza sonucu gerçekleşmiş bir talihsizlik ya da anlık bir öfkenin sonucu da değil. Bilinçli, ayrıntıları hesap edilmiş bir yok etme eylemi.
Direniyorlar ama bize değil kendilerine, yani varoluşlarına; ne yazık ki farkında bile değiller. Zira bir insanı mesajını ulaştıracağı muhataplarını korkutmak için öldürmenin evrensel adı olan terör, bireyin kendine, insanlığa ve yaşama ihanet etmesi demek.
Bu tanım beylik bir ifade değil; yaşıyor olmamızın sırlarından biri. Çünkü terör, insanın, sınırlı algıları ve gücüyle yaşamın kaosuna tahammül edebilme becerisinin kanseri.
Düşünün, yaşamın doğal dengesine güvendiğimiz için sınırsız sayıda tehlikeye maruz kalma olasılığına rağmen sokağa çıkıyoruz. Trafikteki diğer insanların yaşama refleksiyle hareket edeceklerine ve bu yüzden bize çarpmak için bilinçli çaba harcamayacaklarına güveniyoruz- inanıyoruz. Bu yüzden arabamıza atlayıp işe gidiyoruz.
İşte Antony Giddens insanın, özünde belirsiz ve tedirgin edici olan "durumunu" bu "yerinden çıkartma mekanizmaları" sayesinde güvenli kılabildiğini söylüyor.