Bodrum Bodrum...
Türkiye'nin en önde gelen tatil merkezlerinden olan Bodrum Kurban Bayramı'nın yoğunluğuna hazırlanıyor. Seçimler nedeniyle tatillerini yarıda kesen vatandaşlar gidince kısmen sakin geçen sezonun hareketlenmesi en büyük...
Türkiye'nin en önde gelen tatil merkezlerinden olan Bodrum Kurban Bayramı'nın yoğunluğuna hazırlanıyor. Seçimler nedeniyle tatillerini yarıda kesen vatandaşlar gidince kısmen sakin geçen sezonun hareketlenmesi en büyük beklenti.
Keşke her şey tatilcilerin dönüşüne bağlı olsaydı ve onlar dönünce her şey çok güzel olsaydı!
Ama ne yazık ki o her şey sanıldığı kadar basit değil.
Zira geçimini turizmden sağlayan bölge halkı ve tatil için gelenler kara kara düşünüyorlar. Sezon hareketlenince ne yapacağız diye?
Çünkü nüfusu 200 bin olan Bodrum yazın 1 milyon 500 bin civarında insanı ağırlıyor. Bu rakam bayramlarda daha da artıyor.
Ve en pahalı tatil yeri olan Bodrum'un kapasitesi ancak 5-10 bin kişiyi kaldırmaya müsait.
Kapısında lüks arabaların beklediği, birkaç asgari ücretin hesap diye masaya geldiği restoranlarda lağım kokusu tarifeye dâhil.
Arıtma diye bir şey adeta yok. Kanalizasyon da... Her şey cup denize!
Temmuz sıcağında su kesintisi vaka-i adiyeden.
Türkbükü, Yalıkavak gibi meşhur beldelerde yolda yürümek hele geceleyin cesaret işi. Birkaç metre kaldırım bile yok.
Yollardan bahsetmiyorum bile. Araçla giderken bazen öyle noktalara geliyorsunuz ki, herhalde buradan sonrasına katırlarla devam edeceğiz diye düşünüyorsunuz.
Betonlaşmanın vardığı boyutu ise yukarıdaki fotoğraftan içiniz kan ağlayarak görebilirsiniz!
İşin kötüsü, Gündoğan'da olduğu gibi güzelim koylarda çirkin, bölgenin doğasıyla, dokusuyla, kültürüyle alakası bile olmayan "katliamdan" farksız inşaatlar son sürat devam ediyor.***
Hal buysa insanların Bodrum'da ne işi var diye aklından geçirenleriniz vardır.
Birincisi bunca çabaya, iş bilmezliğe, kötü yönetime rağmen bereket hala tamamen mahvedilebilmiş değil Bodrum.
İkincisi, gitmeyince, görmeyince unutacağımız yerlerden bahsetmiyoruz. Kaygılandığımız, kendi memleketimiz.
Ve son olarak, sorun yalnızca Bodrum'la sınırlı değil. Türkiye'nin gözünün bebeği olan bu coğrafyadaki diğer tatil yerlerinde de durum farklı değil.
Yakın zamanda yolu Marmaris'e, Çeşme'ye, Fethiye'ye, Alanya'ya vs düşenler bana hak vereceklerdir.***
Peki, hiç mi umut yok?
Gelecek nesillerden miras aldığımız altın yumurtalayan tavuklarımızın göz göre göre can vermesini mi izleyeceğiz?
Elbette hayır. Merkezi yönetim, "yerel" bir yönetimden çok daha fazlası olan Türkiye'nin dünyaya açılan bu kapılarına el atmalı.
Örneğin Turizm Bakanlığı acil eylem planı hazırlayıp söz konusu bölgeleri ulusal boyutta bir sorun olarak ele alabilir ve koordine edebilir.
Başka türlü, yıllardır estirilen talan rüzgârıyla çoraklaşan bu vahaların kendine gelmesi imkânsız görünüyor.
Sözünü ettiğimiz bölgelerin kahir ekseriyetinin muhalefet partilerin yönetiminde olması da bu işe engel değil.
Aklı başında, vicdan sahibi, geleceğini bu topraklarda gören her düşünceden insan bahane değil çözüm üretenin var olacağı daha rasyonel bir sürece girdiğimizin farkında.
İş başına gelen yeni belediye başkanları da gördüğüm kadarıyla, kendi partilerinden de olsa siyaseti soyguna kalkan yapan eski perspektifle devam etmenin uzun vadede mümkün olmadığının farkındalar. Ankara'nın desteği olmadan gidişata seyirci kalacaklarını ve yardım beklediklerini ifade etmeyi kompleks yapmıyorlar.
Gelin çözüme ortak olun. Çok değil, gelecek yaza her şey çok daha farklı olabilir.
Keşke her şey tatilcilerin dönüşüne bağlı olsaydı ve onlar dönünce her şey çok güzel olsaydı!
Ama ne yazık ki o her şey sanıldığı kadar basit değil.
Zira geçimini turizmden sağlayan bölge halkı ve tatil için gelenler kara kara düşünüyorlar. Sezon hareketlenince ne yapacağız diye?
Çünkü nüfusu 200 bin olan Bodrum yazın 1 milyon 500 bin civarında insanı ağırlıyor. Bu rakam bayramlarda daha da artıyor.
Ve en pahalı tatil yeri olan Bodrum'un kapasitesi ancak 5-10 bin kişiyi kaldırmaya müsait.
Kapısında lüks arabaların beklediği, birkaç asgari ücretin hesap diye masaya geldiği restoranlarda lağım kokusu tarifeye dâhil.
Arıtma diye bir şey adeta yok. Kanalizasyon da... Her şey cup denize!
Temmuz sıcağında su kesintisi vaka-i adiyeden.
Türkbükü, Yalıkavak gibi meşhur beldelerde yolda yürümek hele geceleyin cesaret işi. Birkaç metre kaldırım bile yok.
Yollardan bahsetmiyorum bile. Araçla giderken bazen öyle noktalara geliyorsunuz ki, herhalde buradan sonrasına katırlarla devam edeceğiz diye düşünüyorsunuz.
Betonlaşmanın vardığı boyutu ise yukarıdaki fotoğraftan içiniz kan ağlayarak görebilirsiniz!
İşin kötüsü, Gündoğan'da olduğu gibi güzelim koylarda çirkin, bölgenin doğasıyla, dokusuyla, kültürüyle alakası bile olmayan "katliamdan" farksız inşaatlar son sürat devam ediyor.
Birincisi bunca çabaya, iş bilmezliğe, kötü yönetime rağmen bereket hala tamamen mahvedilebilmiş değil Bodrum.
İkincisi, gitmeyince, görmeyince unutacağımız yerlerden bahsetmiyoruz. Kaygılandığımız, kendi memleketimiz.
Ve son olarak, sorun yalnızca Bodrum'la sınırlı değil. Türkiye'nin gözünün bebeği olan bu coğrafyadaki diğer tatil yerlerinde de durum farklı değil.
Yakın zamanda yolu Marmaris'e, Çeşme'ye, Fethiye'ye, Alanya'ya vs düşenler bana hak vereceklerdir.
Gelecek nesillerden miras aldığımız altın yumurtalayan tavuklarımızın göz göre göre can vermesini mi izleyeceğiz?
Elbette hayır. Merkezi yönetim, "yerel" bir yönetimden çok daha fazlası olan Türkiye'nin dünyaya açılan bu kapılarına el atmalı.
Örneğin Turizm Bakanlığı acil eylem planı hazırlayıp söz konusu bölgeleri ulusal boyutta bir sorun olarak ele alabilir ve koordine edebilir.
Başka türlü, yıllardır estirilen talan rüzgârıyla çoraklaşan bu vahaların kendine gelmesi imkânsız görünüyor.
Sözünü ettiğimiz bölgelerin kahir ekseriyetinin muhalefet partilerin yönetiminde olması da bu işe engel değil.
Aklı başında, vicdan sahibi, geleceğini bu topraklarda gören her düşünceden insan bahane değil çözüm üretenin var olacağı daha rasyonel bir sürece girdiğimizin farkında.
İş başına gelen yeni belediye başkanları da gördüğüm kadarıyla, kendi partilerinden de olsa siyaseti soyguna kalkan yapan eski perspektifle devam etmenin uzun vadede mümkün olmadığının farkındalar. Ankara'nın desteği olmadan gidişata seyirci kalacaklarını ve yardım beklediklerini ifade etmeyi kompleks yapmıyorlar.
Gelin çözüme ortak olun. Çok değil, gelecek yaza her şey çok daha farklı olabilir.
Atatürkçülük sınıfsal bir tercih
23 Kasım 2024 | 133 Okunma
Bu işlerde Mahir
22 Kasım 2024 | 823 Okunma
60 günde Trump’ın elini kolunu bağlayacaklar
20 Kasım 2024 | 1.279 Okunma
Parsel parsel...
18 Kasım 2024 | 1.339 Okunma
Bahçeli’nin Öcalan çıkışıyla balataları sıyırdılar
17 Kasım 2024 | 1.452 Okunma
TÜM YAZILARI