Yalan dolan...

24 Haziran seçimleri öncesi özel uçakla geldiği mitinginde sahneye bisikletle çıkan Muharrem İnce akıllara Kanada Başbakanı Justin Trudeau'yu getirmişti. İnce seçilemedi ama takım elbisenin altına giydiği...

24 Haziran seçimleri öncesi özel uçakla geldiği mitinginde sahneye bisikletle çıkan Muharrem İnce akıllara Kanada Başbakanı Justin Trudeau'yu getirmişti.
İnce seçilemedi ama takım elbisenin altına giydiği pembe puantiyeli çoraplarıyla ezber bozan Trudeau görevine devam ediyor. Ancak dün sosyal medyada epeyce konuşulan görüntüleri gösteriyor ki, Kanada Başbakanı da "mütevazılık sembolü" sayılan bisikletine şovdan şova biniyormuş.
Zira Tredeau'nun, sayabildiğim kadarıyla, 40 araçlık konvoyu benim diyen devlet başkanına dudak ısırtacak cinsten.
Üstelik sözünü ettiğimiz, savaşın, terörün suikastın, darbenin rutin hale geldiği Ortadoğu'da bir ülkenin yöneticisi değil... ABD'nin güvenli kollarında, etliye sütlüye bulaşmadan refah içinde yoluna devam eden bir devletin başbakanı.

***
Aşağılık kompleksinden mustarip ağzı açık batı hayranlarımız kabul etmekte zorlansa da yeni dünya düzeninde susuzluk hiçbir şey imaj ise her şey...
Bu durum, ne kadar batılı kurum, kuruluş, organizasyon ve paradigma varsa hepsi için geçerli. Tek işlevleri, başta ABD olmak üzere parayı verip düdüğü çalanların eşkıyalığını gizlemek.
Müttefikleri korumakla görevli NATO'nun bugüne değin bu görevini tanımlayan 5'inci maddeye uygun davrandığı görülmüş değil örneğin. "Düşmana" müdahale ettiği görülmeyen paktın karnesi, üye ülkelerde düzenlediği darbelerden, suikastlardan geçilmiyor...
Birleşmiş Milletler'in tek işi bünyesinde birleşen devletleri bölmek...
Seküler değerleri yücelten Avrupa Birliği bir din topluluğu...
Alametifarikaları sayılan serbest piyasaları, her gün başka birine şahit olduğumuz korumacılık ve müdahale kararlarıyla delik deşik...
***
Sözünü ettiğimiz cephenin ambargo ve yaptırım tehditleri karşısında çuvaldızı hep yaşadıkları ülkeye batıranlar ve hâlâ kendilerine solcu diyenler kabul etmek istemese de durum bu.
Sömürge aydını refleksini "gerçekçilik" olarak dayatanlar, dahası bağımsızlık talebini karikatürize edenlere bakmayın siz.
"O üçüncü dünya" diye küçümsedikleri coğrafya, üzerine bolca cila atılmış batıdan katbekat akılcı ve dolayısıyla ahlaklı.
Bunca tarihi deneyime rağmen hâlâ kusuru varoluşlarında arayanlar, "biz nerede hata yaptık" diye kafa patlatanlar sadece şu soruya cevap verseler yeterli aslında...
Bir yanda bütün küresel kuruluşlara üye olan... Anayasasına koyduğu 90. maddeyle uluslararası hukuku ulusal hukukun üstünde sayan modern Türkiye Cumhuriyeti... Diğer yanda kadınlara otomobil kullanma hakkının henüz verildiği, tavuk boğazlar gibi vatandaşların idam edildiği Suudi Arabistan diktatörlüğü.
Sizce hangisi ABD'nin ve çağdaş batının hışmını daha fazla üzerine çekiyor?
Kusura bakmayın ama hâlâ neden olarak yakaladığımız bir casusu ev hapsine almakta gecikmemizden bahsedenlerdenseniz fena halde hipnozdasınız.
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Atatürkçülük sınıfsal bir tercih 23 Kasım 2024 | 133 Okunma Bu işlerde Mahir 22 Kasım 2024 | 823 Okunma 60 günde Trump’ın elini kolunu bağlayacaklar 20 Kasım 2024 | 1.279 Okunma Parsel parsel... 18 Kasım 2024 | 1.339 Okunma Bahçeli’nin Öcalan çıkışıyla balataları sıyırdılar 17 Kasım 2024 | 1.452 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar