Popülizm tırmansa da bireyin sesi duyuluyor
Geçen pazar, oyumu verdikten sonra Columbia Üniversitesi’nde bir gazetecilik eğitimine katılmak üzere New York uçağına atladım. Uçaktan indiğimde seçim sonuçları belli olmuş, tanıdığım...
Geçen pazar, oyumu verdikten sonra Columbia Üniversitesi’nde bir gazetecilik eğitimine katılmak üzere New York uçağına atladım. Uçaktan indiğimde seçim sonuçları belli olmuş, tanıdığım hemen herkes büyük bir hüsrana uğramış, kimi üzüntüden yataklara düşmüştü. Sosyal medyada kıyamet kopuyor, insanlar öfkeyle dolup taşıyordu. Siyasetçiler berbat bir seçim sonrası performansı gösteriyor, misal “Şehitler olmasın” diyecekleri yerde “Şehitler senin mi, benim mi” kavgası veriyorlardı. Manzara midemi bulandırdı ve hazır uzaktayken, hiç olmazsa birkaç günlüğüne Türkiye gündeminden de uzaklaşmaya karar verdim.
Türkiye’ye gözlerimi kapayınca, sınırları içinde bulunduğum New York kentindeki değişimi, mahallelerin soylulaştırma projelerine nasıl kurban edildiğini fark ettim. Her yanını inşaat sarmış Manhattan, artık tamamen kurumsal dünyanın hâkimiyetine geçmiş, aşağı yakanın renkli sakinleri buradan bir nevi ‘sürülmüştü’. Onlar suyun diğer yakasına, Brooklyn’e yerleşince, bu kez Brooklyn’de kiralar artmış ve bölgede yaşayan yoksullar yerinden edilmişti.
Kentte hal böyleyken, ülke gündemi de karmakarışıktı. Meksika sınırında çocukları ailelerinden ayıran zalim uygulamaya -çocukların acı çığlıklarının duyulduğu ses kaydının yayımlanmasıyla yükselen tepkiler neticesinde- son vermek zorunda kalan Trump, ABD yüksek mahkemesinin 81 yaşındaki yargıcı Anthony Kennedy’nin emekliye ayrılacağını açıklamasıyla kendi muhafazakâr adayını atamaya hazırlanıyordu. Kennedy, önceden kürtaj ve eşcinsel evlilikler lehine oy kullanmıştı. Trump’ın adayı onaylanırsa kürtajın yasaklanabileceği konuşuluyordu.
ABD’de olanları izlerken, “Biz bu filmi gördük” diye düşünmeden edemedim. Benzerlikler vardı ama en büyük fark özgür basındı. Aynı isimli iki kanal, CNN, ABD’de hükümeti kıyasıya eleştir...