Dünyaya nasıl bakmalı?
Bu soru felsefi gibi görünse de aslında siyasetin özüne ilişkin ve iki temel tür cevabı içeriyor. Birinde dünya, yani dünya siyaseti çatışmanın, uzlaşmazlığın olduğu alan olarak...
Bu soru felsefi gibi görünse de aslında siyasetin özüne ilişkin ve iki temel tür cevabı içeriyor. Birinde dünya, yani dünya siyaseti çatışmanın, uzlaşmazlığın olduğu alan olarak tanımlanıyor. İkincisinde ise uzlaşmanın mümkün olduğu, çatışmanın kaçınılmaz olmadığı anlatılıyor. İlkini savunanlar devletlere mutlak ve/veya görece güçlerini arttırma çağrısında bulunuyor, ikincisine inananlar işbirliğini teşvik ediyor. Çatışmanın, daha doğrusu çıkar çatışmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyenlerin çıkış noktasında ya insan doğası var ya da devletler sisteminin yapısı. İnsan doğasının kötü olduğuna inananlar devletlerin de insanlar gibi hareket edeceği varsayımından hareketle herkese dikkatli olma çağrısında bulunuyor. Anarşik bir sistem içinde yaşadığımızı düşünenler, daha doğrusu sisteme açıklayıcı değişken olarak bakanlar, devletler üstü bir otorite bulunmadığı için bizi bizden başka kimsenin korumayacağına hükmediyor. *** Çatışmanın kaçınılmazlığına, dolayısıyla da çatışmaya her an hazırlıklı olmaya, çatışmadan kaçınmak için yapılacak şeyin gücünü arttırmaya dayandığına inananlara öğretide “Realistler” deniyor. Çatışmanın kaçınılmaz olmadığını, devletler arasında işbirliğinin mümkün olduğuna inanlara da kabaca “Liberaller” adı veriliyor. Her iki grubun da kendi içinde farklı okullar ve dallar tabii ki mevcut.