Medeniyetler İttifakı canlandırılmalı
Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen saldırı hepimizi derinden etkiledi. İnsani, siyasi ve diplomatik tepkiler verildi, böylesi bir saldırının doğurabileceği küresel sonuçlara dikkat çekildi. Ben de dahil pek...
Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen saldırı hepimizi derinden etkiledi. İnsani, siyasi ve diplomatik tepkiler verildi, böylesi bir saldırının doğurabileceği küresel sonuçlara dikkat çekildi. Ben de dahil pek çok insanının endişesi bu katliamın medeniyetler arasındaki kırılmayı büyütmesi, farklı dinlerden gelen insanlar ve özellikle de ülkeler arasındaki ekseriyetle görülmek istenmeyen gerilimi derinleştirmesiydi. Ama Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’in sağduyulu tutumu, dünyanın pek çok yerinden gelen saldırıyı kınayıcı açıklamalar, başta Karar yazarları olmak üzere teröristin hedefinde olan Türkiye’deki kanaat önderlerinin, siyasetçilerin, yetkililerin saldırıyı bütün bir kültüre, medeniyete, geleneğe mal etmeyen yaklaşımı terör eyleminin hedefine ulaşmasına, dünyanın kutuplaşmasına şimdilik de olsa engel oldu. Doğal olarak bu tutum sayesinde ırkçılık, ayrımcılık, Müslüman düşmanlığı ve kültürel etiketlemeyle ötekileştirme, düşman yaratma eğilimi ortadan kalkmadı. Ama bu fikirlerin taşıyıcısı olarak şiddete başvurma, masum insanları öldürme fikri, yani genel anlamıyla terör ciddi yara aldı. Bundan sonra benzeri eylemlere kalkışacaklar için böylesi bir tutumun caydırıcı olma olasılığı çok güçlü. *** Ancak şiddete karşı olmanın, terörü lanetlemenin tüm önyargılarımızın aşıldığı, dünyanın artık daha eşitlikçi, kültürel açıdan daha kucaklayıcı, daha kozmopolit bir yer olduğu anlamına gelmiyor. Ne yazık ki medeniyet eksenli tanımlamalar hala geçerliliğini koruyor, üstelik de bu tür saldırılar hedef aldığı kitle üstünde yabancılaştırıcı, içe dönüştürücü ve farklılık algısını konsolide edici bir rol oynuyor. El Kaide, IŞİD saldırıları sonrasında “Batı” nasıl aidiyet algısını güçlendirdiyse, benzerinin “Doğu” için de geçerli olduğunu kabul etmemiz gerek.