Sevdiğim bir kent olarak Gaziantep…
Türkiye’de de dünyada da sevdiğim çok kent, kasaba ve köy var. Yaşadığım İstanbul’u, okuduğum Ankara’yı, doğduğum Gelibolu’yu severim. Alaçatı ve Urla da zaman zaman burnumda tüter....
Türkiye’de de dünyada da sevdiğim çok kent, kasaba ve köy var. Yaşadığım İstanbul’u, okuduğum Ankara’yı, doğduğum Gelibolu’yu severim. Alaçatı ve Urla da zaman zaman burnumda tüter. Exeter ve Oslo ilk göz ağrılarım, Montrö de doktora tezim sayılır. Bavyera’nın köylerini, İsviçre’nin göllerini, Yunanistan’ın adalarını, Gürcistan’ın bağlarını da özlerim.
Ama son yıllarda en çok Gaziantep hoşuma gitmeye başladı. Sıcaklığın 36 dereceği gösterdiği günlerde bile iyi ki Antep’e gelmişiz dedim. Daha önceki seferlerde olduğu gibi bu kez de yemeğini yedim, müzelerini gezdim. Yeni yerlerini keşfettim. Hayvanat bahçesini gördüm. Bir de sokak hayvanlarına karşı gösterdikleri ihtimamdan etkilendim. Onlar için açtıkları hastanelerini ve bakım evlerini dolaştım.
Bence ötenazi kavramıyla anılan ve toplumda haklı tepki doğuran yasayı çıkartmaya çalışan merkezi yönetimin de eski yasaya uymayan yerel yönetimlerin de Antep örneğinden alacağı çok ders var. İstenirse sokak hayvanlarını feda etmeden, onlarla insanlar arasında oluşan sinerjiyi ve simbiyotik ilişkiyi bozmadan da bu sorun yönetilebilir. Sokak hayvan nüfusu zaman içinde azaltılabilir. Onlara ölüm değil tedavi imkanı...