The Economist
Economist 1843’den bu yana yayımlanan, kendine gazete diyen bir dergi. Londra merkezli ama dünyanın dört bir tarafında satılıyor ve hemen her mecrada da okunuyor. Özel bir tarzı ve anlayışı var. Siyasete bakışı...
Economist 1843’den bu yana yayımlanan, kendine gazete diyen bir dergi. Londra merkezli ama dünyanın dört bir tarafında satılıyor ve hemen her mecrada da okunuyor. Özel bir tarzı ve anlayışı var. Siyasete bakışı liberal, hedef kitlesiyse genelde hayatın akışı üstünde söz sahibi olan insanlar. Kimileri satıldığı ama sıkıcı olduğu için okunmadığını söylüyor, kimileri de okunmasa bile etkili olduğunu.
Dergi uzunca bir süredir Türkiye’yi de yakından takip ediyor. Hemen her sayısında bizden bir haber bulunuyor. Zaman zaman da Türkiye’de olan bitenler derginin giriş kısmındaki anonim yazarlı yorum sayfalarına taşınıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi haberlerin de, yorumların da çoğu ne Türkiye’yi, ne de Türkiye’deki iktidarı olumlar mahiyette.
Bunun bir kısmının haber olmanın içsel mantığı, bir kısmını Türkiye’nin yaşadığı sorunlarla açıklamak ve hatta anlayışla karşılamak mümkün. Ne de olsa iyi şeyden haber çıkmıyor. Üstelik birkaç istisna dışında Türkiye’de de epeyce bir süredir iyi şeyler olmuyor. İfade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalardan tutun da, siyasetteki üslup gerginliğine kadar pek çok sorunumuz Economist’in sayfalarına yansıyor.
Derginin editörleri de belli ki zaman içinde Türkiye’ye karşı kendilerini de, okuyucularını da şartlayan bir üslup benimsemiş. Ve ne yazık ki bu üslup Economist’in şöhretine yakışmayacak şekilde okuru ve yazarı bağlayan bir önyargı haline dönüşmüş. Tıpkı en son sayılarında olduğu gibi terör de dahil Türkiye’de ne görürlerse sebebini ülkenin yönetim anlayışında, Erdoğan’ın kişiliğinde aramalarına yol açmış.
Aslında bu kolaycılık yabancısı olduğumuz bir şey değil. Türkiye’de de ziyadesiyle mevcut. Siyasi fay hatlarının hemen her katmanında var olan bir anlatı tarzı. Terör de dahil olayların ardından yatan gerçek nedenler araştırılıp anlatılacağına Erdoğan yanında veya karşısında konum alınarak çözümleme yapılıyor. Veriler tek bir hipotezi desteklemek amacıyla toplanıyor ve okuyucuya, seyirciye, dinleyiciye sunuluyor. Sorunlar araçsallaştırılıyor.
Ancak böylesi köklü bir dergide de önyargıya dayalı anlatı kolaycılığının olması Economist açısından üzücü, bizim açımızdan düşündürücü, teröre karşı verilen küresel mücadele açısındansa umut kırıcı. Bizim, daha doğrusu derginin hedefinde olan iktidar sahiplerinin bu önyargıları aşmak, var olan anlayışı kırmak için seçmen kitlesine şikayet dışında ne yapması gerektiğini düşünmesi, Economist’in de yayın politikalarını, hepsinden önemlisi yorumlarının içsel tutarlılığını gözden geçirmesi şart.