Lokal ve enternasyonel olan
Uluslararası arenada kurallar belli bir kanun metnine sadık kalınarak işlemiyor. Bizatihi siyaset, kanunların küresel alandaki temsilcisi olarak işlev görüyor. Yani ortada kanun diye birşey varsa ki çoğu kez olmuyor, olsa da kaderini...
Uluslararası arenada kurallar belli bir kanun metnine sadık kalınarak işlemiyor. Bizatihi siyaset, kanunların küresel alandaki temsilcisi olarak işlev görüyor. Yani ortada kanun diye birşey varsa ki çoğu kez olmuyor, olsa da kaderini, siyaset belirliyor. Onun içindir ki hukuk siyasettir diyoruz. Bu cümle bana, siyaset bilimi alanında doktora çalışmalarıma başladığım yıllarda, uluslararası hukuk dersimizi veren hocanın bir hatırası. Derse ilk girdiği gün arkasında duran tahtaya ilk olarak bunu yazmıştı. Hukuk siyasettir. Yani hukuk siyasidir. Yani kanunlar siyaset çerçevesinde şekillenir.
Öyle değil midir, siyasetle en az ilgilenenimiz bile şunu bilir mesela. İktidarlar genelde seçim dönemlerinde en köklü değişimlere imza atarlar. Bazen diyesiniz sorasınız gelir: derdiniz neydi, bu denli koşturmaya, iki ayağı bir pabuca sokmaya, yıllarca durmuşken şimdi neden, seçime üç gün kala bu dramatik adım niye… Bu ve benzeri soruların muhatabı olabilecek sınırsız konu vardır, her ülkenin tarihinde. Aslında dert açıktır, tabiri caizse. Bir dönem kapanmadan, yeni bir dönem başlamadan halka dönecek olan parlamento olarak ele, avuca gelir, dişe dokunur değişimlere, gelişmelere, ilerlemelere imza attık diyebilmek… Bu da, ortaya konan gayretler samimi addedilirse, ilk seçimde oy olarak döner bu işte emeği olan bütün partilere. Diğerleri ise halkanın dışına atılır. Katatonik ve hantallıkla suçlanır. Risk almadıkları, çarçabuk hareket etmedikleri, zaman ve mekan baskısı altında ani kararlar alamadıkları için de horlanırlar. Oysa siyaset, zeka kadar çevikliği de gerektirir. Manevra alanını iyi tanzim edip kendi avantajına kullanmayı da beraberinde getirir, akıllı siyaset.