Tarih unutmuyor
İngiliz gazeteci, Sina’da karşılaştığı bir Bedevi’ye. “Sence lider kimdir diye sorar.?”Bedevi; Ben bir öykü ile, sorunuza cevap vereyim der. Bedevi anlatır; Bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın...
İngiliz gazeteci, Sina’da karşılaştığı bir Bedevi’ye.
“Sence lider kimdir diye sorar.?”
Bedevi; Ben bir öykü ile, sorunuza cevap vereyim der.
Bedevi anlatır; Bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü’nde yol alırken. Birden ufuk çizgisi kararır. Çölün sessizliği, yoğunlaşır. Deneyimli Bedevi; bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar.
Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca kazığa bağlar. Sonra heybelerden katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırı alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler, fırtına bulundukları bölgeye ulaşır.
Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu kum sağanağı, delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir: “Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin der.
Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder. Peki...