Sevgi mi daha güçlü yoksa nefret mi?
Yaşadıklarımıza ve dünyanın haline baktıkça aynen başlıktaki “sevgi mi daha güçlü yoksa nefret mi” sorusunun yanıtını vermekte zorlanıyorum. Bu kadar çocuğun öldüğü...
Yaşadıklarımıza ve dünyanın haline baktıkça aynen başlıktaki “sevgi mi daha güçlü yoksa nefret mi” sorusunun yanıtını vermekte zorlanıyorum. Bu kadar çocuğun öldüğü, nefret suçunun işlendiği, ırkçılığın yapıldığı, eşitsizliğin olduğu yerde sizce nefret mi yoksa sevgi mi daha güçlüdür?
Dünyaya baktığımızda nefretin, bununla bağlantılı olarak bizleri karamsarlığa iten duyguların daha güçlü olduğunu düşünebiliriz. Örneğin, dünyanın bir tarafında insanlar açlıktan ölürken, bazı yerlerde obezitenin yoğunlaşması; dünyamızın önemli bir kısmında yoğun bir şekilde sefalet, yoksulluk yaşanırken dünya nüfusunun yüzde 1’lik bile olmayabilecek küçük bir kesiminin bu yoksulluğun, sefaletin, kul hakkı yemenin sorumlusu olarak sefa sürmesi; bu zulüm karşısında susanlar, kendine yer açmak için nefretten güç toplayanlar ve bu yüzden çıkan savaşlar vs.
İnanın çok gezmesem ve geçmişte yaşadığım tecrübeler olmasa ben de bu tür gerçekler karşısında umutsuzluğa kapılır “nefret daha güçlü” diyenlerden olurdum. Ama nefret çok büyük bir kozu elinde bulundurmuş olmasına rağmen ben nefretin sevgi karşısında zayıf olduğunu savunanlardanım. Evet, sevginin beslemesi, güçlenmesi nefrete göre çok daha zor, meşakkatli ve güç bir süreç içeriyor. Sevgi aynen insanlara verilen emeğin bir benzeri gibi büyüyor. Emek harcanıyor, doğuyor ve büyütülüyor. Sabır gerektiriyor, emek içeriyor. Hiç kolay değil. Nefret ise mikroplar gibi, bölünerek çoğalıyor ve saniyeler içerisinde milyonlarca hücreye bulaşabiliyor. Sevgi sizin dokunmanız ve emeğinizle çoğalırken; nefret, besinini dedikodu gibi küçük görünebilen bir olaydan çok rahat alabiliyor. Nefret, içinde kini, taşkınlığı, saldırganlığı ve bütün şiddeti barındırırken; sevgi ise saldırmaktan daha zor olan korumaya, sahiplenmeye talip oluyor. Nefret vazgeçmeyi, en yüce değerleri bile savunmasız bırakıp yok etmeyi hedeflerken; sevgi, o değerler uğruna ölmeyi hedefliyor.
***
Bütün bu ve benzeri nedenlerden dolayı olumsuz gibi görünen tabloya rağmen ben sevginin gücüne inananlardanım.
Bunu birkaç örneğe baktığımızda daha iyi anlayabiliriz ve görürüz ki, beslendiği kaynaklar ne kadar güçlü olursa olsun nefret, sevginin karşısında aynen güneşin karşısında bir kartopunun erimesi gibi eriyip yok olabiliyor.
Bir annenin çocuğunu sevgisi karşısında nefret ne kadar büyük bir kartopu olursa olsun, eriyip toprağın derinliklerinde yok olmaz mı?
Değerlerimize, eşimize, dostumuza, çevremize bir anne sevgisi sıcaklığıyla yaklaşırsak, onlara bu güçle sarılırsak hangi nefret bu çelik kalkan arasına girebilir.
Bir şehidin, gazinin vatan toprağına sevdası karşısında, hangi zalim insanlığa, vatana zulmü başarabilir, onu yok edebilir.
Yine bağlantılı düşünürsek bir bebeğin annesine, hatta daha ötesinde bir faninin Allah’a duyduğu sevgi, sığınma duygusu karşısında, hangi nefret başarılı olabilmiştir?