Said Nursi ve “Simulacra” (4)
Said Nursi 1876'da Bitlis'in Nurs köyünde Osmanlı Devletinin bir vatandaşı olarak doğdu; 1960 yılında Şanlıurfa'da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak vefat etti. Değişen zamanların etkilerine maruz kalan Nursi'nin...
Said Nursi 1876'da Bitlis'in Nurs köyünde Osmanlı Devletinin bir vatandaşı olarak doğdu; 1960 yılında Şanlıurfa'da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak vefat etti. Değişen zamanların etkilerine maruz kalan Nursi'nin pek çok “simulacrası” yani suretleri vardır. Bu suretlerin bir kısmı Nursi'nin kendi anlattıklarıyla ilgilidir; bir kısmı da onunla ilgili anlatılanlardan sadır olmuştur. Nursi üzerinde yaşadığı dönemlerin etkisi kadar, etkilediği dönemler de ayrı inceleme konusudur.
Nursi'nin suretlerinin bir kısmı Nursi'nin yazdıklarından kaynaklanmaktadır. Nursi'nin piyasadaki eserleri farklı yayınevleri arasında farklılık arz etmektedir. Bazıları Külliyat'ın tamamının “orijinal” haliyle sadece kendilerinde olduğunun iddia eder. Onlara göre, Nursi'nin bazı eserleri diğer yayınevleri tarafından hem eksik basılmıştır hem de eserlerin bazı kısımları “sakıncalı olabilir” endişesiyle çıkarılarak basılmıştır. “Sakıncalar”dan dolayı her yayınevinin basmadıkları arasında siyasi olanlar kadar, “Bâtıni” mahiyette olan kitaplar ve pasajlar da vardır. Külliyat'ı oluşturan kitapların yazı fontları dahi bir “işaret” olarak algılanabilmektedir.
Ayrıca, Külliyat'ın istinsah (elle yazım) aşamalarındaki bazı sıkıntılar vardır. Yani farklı “abilerin,” farklı elle yazılan ve çoğaltılan farklı nüshaları ortaya çıkmıştır. Külliyatın dilindeki bazı sıkıntılardan dolayı Latin alfabesine aktarmada sıkıntılar da olmuştur. Daha önceleri –mesela Necip Fazıl tarafından--teklif edilen, şimdilerde bazı kesimleri karşı çıktığı “sadeleştirme” ise ancak kısmen yapıldığı ve Külliyatın diline de adeta kutsallık atfedildiği de vakıadır. (Oysa farklı dillere yapılan tercümelerde böyle bir sıkıntıdan söz edilmemektedir. Eğer sadeleştirmede kayıplar söz konusu ise, tercümede daha da fazla olacağı açıktır. Ancak bu durum Külliyat'ın tamamını değil, öncelikli olanları tercüme etmek şeklinde olmaktadır.)
Nursi'nin vefatından ayrışmalar yaşandığında bu konuda da ayrışmalar oldu. Nurcu “Yazıcılar” bugün dâhi Külliyat'ı elde yazarak çoğaltmaya devam etmekte, “Okuyucular” cemaati de Külliyatı Osmanlıca harflerle okumayı daha faziletli bir hizmet olarak telkin etmektedir. Yazmak ve okumak bizzat kendisi tarafından teklif edilen vecibelerden olmuştur. “Ahiret kardeşlerine mühim bir ihtar! İki maddedir. Birincisi risale-i nur'a intisap eden zatın en ehemniyetli vazifesi onu yazmak yazdırmak ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan ve yazdıran risale-i nur talebesi ünvanını alır ve o ünvan altında yirmidört saatte benim lisanımla belki yüz defa bazan daha ziyade hayırlı dualarımda ve manevi kazançlarımda hissedar olmakla beraber benim gibi dua eden kıymettar binlerce kardeşlerim ve risale-i nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hessedar olurlar.”
Daha önceleri “fitne” endişesi ile karşı çıkılan sadeleştirme işlemi yerine Külliyatın “aslını” muhafaza etmek, ama sözlük ya da bir tür okuma ve anlamayı “kolaylaştırma” çabası ağır basmaktadır. Çünkü kendileri açık ifade etmeseler de, bazı Nurcu kesimlerde Külliyat'ın anlattıkları kadar üslubu da “kutsal”lık arz etmektedir. Üslubun kendisi kadar muhtevasının da önem taşıdığına inanılmaktadır.