Kanlıca’nın ihtiyarları
Havalar yavaş yavaş soğumaya başlarken ufukta Fırat’ın doğusuna düzenlenecek harekâtla ilgili tutumlar da iyiden iyiye berraklaşmaya başladı. Amerika bölgedeki askerlerini çekeceğini ilan etti, ama sahadaki...
Havalar yavaş yavaş soğumaya başlarken ufukta Fırat’ın doğusuna düzenlenecek harekâtla ilgili tutumlar da iyiden iyiye berraklaşmaya başladı. Amerika bölgedeki askerlerini çekeceğini ilan etti, ama sahadaki çeşitli terör gruplarına dağıttığı ağır silahları çekeceğine dair bir şey söylemedi. Bazı geceler fırtınalar kopuyor İstanbul’da ve arkasından sular seller gibi yağmur yağıyor. O mâlum şiirde bahsedilen Kanlıca’nın ihtiyarları ise Teşrin-i evvel’de geçen sonbaharları bir bir hatırlamakla kalmıyor, artık kaldılarsa yetim-i akran olarak gürültüyle geçip giden hayatın ardından, daha az görünen güneşin özlemiyle bakıyorlar. Amerika neden çekmesin askerlerini? Kimse iki “dost” ateşi arasında kalmak istemez değil mi ama. Ama asıl trajedi kovboyun vatanından uzakta böyle çatapatlar, kanlı tezgâhlar içinde dolaşıp durması değil mi? Er geç döneceksin kıtana sayın amerika, böyle nereye kadar? Küresel iklim değişiklikliğinin yıkıcı sonuçları gezegenin her tarafında boy gösterirken İstanbul özelinde eli kulağında olduğu söylenen büyük depremle ilgili yaklaşımların harı hafiflemeden sürüyor. Ramazan ekranlarına dönüşen deprem ekranları, duyarlılığı artırıyor mu yoksa eksiltiyor mu pek emin değilim. Ve emin değilim, İstanbul depremi beklenen büyüklükte gerçekleşirse sonuçlarını kaldırıp kaldıramayacağımızdan. Kanlıca’nın ihtiyarları, Necdet Yaşar’ın tanburu, Yorgo Bacanos’un o mahur bestesindeki “bir türbeki kalbim gelen ağlar giden ağlar”ı, duvardaki güzel bir günde çekilmiş fotoğraftaki bir çift göz…Birden ne olacak depremde? Çocukluk anılarınız ve çocuklarınız? 9 yaşındaki Suriyeli çocuğun ne sebeple olursa olsun kendi hayatını sonlandırması! Bu toplumun, hepimizin, bu dünyanın boynuna asılmadı mı bu? Fırat’ın doğusu demiştik, yine diyelim. Hak muinimiz ola.