Şairler düşünmesin mi?
Tivitdaşımız İdris Mahfî geçenlerde Nazım Hikmet’in kendi osmanlıca el yazısından “Mevlâna” şiirini aktardı. Şöyle demişti Nâzım: * Sararken alnımı yokluğun...
Tivitdaşımız İdris Mahfî geçenlerde Nazım Hikmet’in kendi osmanlıca el yazısından “Mevlâna” şiirini aktardı. Şöyle demişti Nâzım: * Sararken alnımı yokluğun tacı Gönülden silindi neş’eyle acı Kalbe muhabbette buldum ilacı Ben de müridinim işte Mevlânâ * Edebe set çeken zulmeti deldim Aşkı içten duydum, arşa yükseldim Kalpten temizlendim, huzûra geldim Ben de müridinim işte Mevlânâ Nâzım Hikmet Sonra başka şiirler de yazdı Nâzım. Güçlü, diri şiirler. Ne var ki bu şiirleri tutturduğu ideolojik yönün gölgesinde kaldı sanki. Bugün bile herkes bakmak istediği gözlüğün arkasından bakıyor Nazım’a. Necip Fazıl için de benzer bir durum sözkonusu. Türkçe’nin iki ses bayrağına iki ayrı bakamayış. Büyük şairlerimizin hepsi de siyasal ve düşünsel meselelere bîgâne kalmamış, er geç bu sularda kulaç atmıştır. Aklıma ilk gelenlerden Mehmed Âkif, Yahya Kemâl, Necip Fâzıl, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Hakan Albayrak, İbrahim Kiras, Celâl Fedai, İsmail Kılıçarslan bu yolun yolcularındandır. Cemal Süreya, Turgut Uyar, Hüsrev Hatemi, Ömer Erdem, Hüseyin Akın gibi birkaç başka şairimiz ise şiirin hemen yanında şiirden hem ayrı hem bitişik yani patikalar açmışlar, orada da güzel yürüyüşler yapmışlar ve yapmaktadırlar.