Cumhuriyetin en zor günleri

Eski Cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül, Ankara’da patlayan bomba sonrası yaptığı açıklamada, “Cumhuriyet döneminin en zor dönemlerinden geçiyoruz” dedi.Doğrudur, hatta eksiktir; Tarihimizin en zor...

Eski Cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül, Ankara’da patlayan bomba sonrası yaptığı açıklamada, “Cumhuriyet döneminin en zor dönemlerinden geçiyoruz” dedi.
Doğrudur, hatta eksiktir; Tarihimizin en zor dönemlerinden birini yaşıyoruz. Paramparça edilmiş, kutuplaşmış bir halk, morali bozuk bir polis teşkilatı, yumruk üstüne yumruk yemiş bir ordu, tamamen siyasileşmiş devlet bürokrasisi, kendi şehir ve kasabalarına hâkim olamayan bir devlet ve her gün farklı yerlerde patlayan bombaları önleyemeyen bir güvenlik acziyeti.
Abdullah Gül’ün “Cumhuriyetin en zor günleri” dediği dönemin bir sorumlusu varsa o da Abdullah Gül ve dava arkadaşları olsa gerek. Sıfır terörle devraldıkları ülkeyi, TBMM’nin burnunun dibinde bile bomba patlatılır bir hale getiren siyaset, sanki hiçbir sorumluluğu yokmuşçasına hala “başka cephelerde” düşman arıyor.
Ülkede olağanüstü bir güvenlik zaafı var ve bu zaafı ortadan kaldıracak politikaları ortaya koyabilecek bir siyasi irade yok.
Türkiye böylesine kriz anlarında her zaman “ordusunun gücüne ve kudretine” güvenir ve rahat nefes alırdı. Ancak son yıllarda ortaya konulan ve TSK’yı tamamen pasifize etme amacı güden, Balyoz, Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı, Poyrazköy, askeri casusluk ve fuhuş gibi onlarca dava ile “TSK’nın gücü üzerine tam bir operasyon” yapıldı.
Şimdi çok iyi anlıyoruz ki, devletin bugün “Cumhuriyet tarihinin en zor dönemlerini yaşadığı sürece girmesi için” Türk ordusunun binlerce ferdinin zindanlara tıkılması, darbe ile cami bombalamakla, fuhuş çetesi kurmakla, hükümet üyelerine suikast düzenlemekle itham edilmesi gerekiyordu.
Ama paralel yaptı, ama dış güçler ama bunlara göz yuman hükümet, neticede “askeri gücü büyük oranda demoralize edilen” Türkiye, 2002 yılında sıfır noktasına getirdiği PKK terörünü bugün “şehirleri işgal eder” hale getirdi.
Ve artık PKK, KCK, PYD, YPG, hatta İsrail, açıkça Kürdistan’ı telaffuz eder hale geldi.
Türk askeri, güvenlik ve ülkenin birliğinden çok, “siyasi ihtiras” kokan senaryoların operasyonuna itildi.
Bu gibi durumlarda ne yapılacağını çok iyi bilen kurmay kadro yerine, siyasete biat eden jöleli güvenlik stratejileri devreye girdi.
Sonuçta da “askerimiz resmen kırılıyor!”
Ankara’da genelkurmayın önünde bombalar patlatılarak (20 asker şehit), Diyarbakır’da bina çökerek (3 asker şehit), Bingöl karayolunda mayın patlatılarak (6 asker şehit) nerdeyse bir gün içinde 29 kayıp verdi Türk ordusu.
Böyle bir durum ancak savaş şartlarında olur ve demek ki Türkiye apaçık bir savaşın içindedir.
Gazeteci Nihat Genç, 2005 yılında bir grup basın mensubuyla birlikte Lübnan’a yaptığı bir gezide, dönemin Hizbullah lideri Fadlallah’la görüştüklerini ve Fadlallah’ın kendilerine şunu söylediğini anlatır:
“Bak oğlum, Türkiye’deki İslamcılara söyleyin, laik Türk Ordusu’yla uğraşmasınlar. Bu topraklar bir günde cehenneme döner. Bu cehennem için tek şans var, Türk Ordusu’nun gölgesi.”
11 sene evvel, Şii dünyasının kalbi olan örgütlerden biri olan Hizbullah’ın lideri bile “laik Türk ordusunu Ortadoğu’da olası bir cehennem senaryosunda “sığınılacak gölge” olarak görürken, bugün bu tablo nasıl değiştirildi ve “bu muazzam kudret birkaç siyasetçisinin hayali yüzünden nasıl bozuk para gibi harcandı?”

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Rum Abdurrahman Atatürk’e karşı! 09 Aralık 2017 | 1.064 Okunma Bir delikten iki defa ısırılmayacaksın! 06 Aralık 2017 | 228 Okunma Zerrab ve ötesi 04 Aralık 2017 | 291 Okunma Kumpas 01 Aralık 2017 | 266 Okunma Esad’la kucaklaşmaya doğru 25 Kasım 2017 | 191 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar