Hüsranla biten AB macerası ve Haydar Baş’ın reçetesi
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakereleri durdurma kararı alması çok acı ve sert bir gerçeği yüzümüze vurdu: Avrupa’da istenmiyoruz. Son aylarda AB ülkelerinden esen Türkiye karşıtı...
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakereleri durdurma kararı alması çok acı ve sert bir gerçeği yüzümüze vurdu: Avrupa’da istenmiyoruz.
Son aylarda AB ülkelerinden esen Türkiye karşıtı rüzgârın tek mesajı var: Burada istenmiyorsunuz, güle güle!
Bu kadar sade ve yalın bir mesaj bu…
İstediğimiz kadar “Avrupa Parlamentosu kararı bizi ilgilendirmez” diyelim, “Hukuki bir sonucu yoktur” diyelim, verilen mesaj budur.
Oysa bugünleri yaşamayalım diye, bu hüsranı görmeyelim diye, Avrupa’nın kırmızı kartının şokuyla sarsılmayalım diye 30 yıldan beri yazılarıyla, konuşmalarıyla, “Ey siyasetçiler! Ey millet! Avrupa bizi kabul etmeyecek! Bu yolun sonu hüsran, adımınız buna göre atın” diyen bir lider var.
Kim mi?
Prof. Dr. Haydar Baş.
Bakın ne diyordu on yıl önceki bir konuşmasında:
“1986 yılından beri söylüyorum AB'nin bizi kabul etmesi asla mümkün değildir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni asla kabul etmeyecektir, bu yolda tüm gayretler beyhudedir.”
27 Kasım 2005 tarihli konuşmasında da çok net mesajlar veriyordu: “Avrupa Birliği on beş yıl içinde dağılacak. Bizi de asla bu birliğe almayacaklar. Buna göre tedbir alalım.”
Haydar Baş Bey’in konuşmalarının ve yazılarını izini sürdüğümüzde bu yalın gerçek, devasa boyutta karşımıza çıkıyor.
Aşağıdaki satırları dikkatle okuyun. Hepsini Yeni Mesaj’ın arşivinden aldım. Hepsi de Haydar Baş Bey’in AB konusundaki uyarılarıyla dolu. Yüzlerce yazıdan bir demet:
“Roma Antlaşması ve Kopenhag Kriterleri’ne tâbi olarak AB’ye girmemiz mümkün değildir. Bu sebeple devamlı surette Kopenhag Kriterlerinin ve Roma Antlaşması maddelerinin önümüze getirilmesinin bir manası yoktur.” (27 Mayıs 2001, Yeni Mesaj, Haydar Baş)