Sembolik Cumhurbaşkanı olamazmış!
Deniz Baykal’ın kasetleri yayınlandığında onun hakkında en ağır sözleri söyleyen, internete düşen ses kayıtlarında “burada yazamayacağım boyutta talimatlar” veren, daha ötesi Baykal’a...
Deniz Baykal’ın kasetleri yayınlandığında onun hakkında en ağır sözleri söyleyen, internete düşen ses kayıtlarında “burada yazamayacağım boyutta talimatlar” veren, daha ötesi Baykal’a “ahlaksız” diye haykıran Erdoğan, şimdi ahlaksız dediği bir kişiyi Dışişleri Bakanlığı konutuna çağırıp “Mir’im! Ne olacak bu ülkenin hali? Bu kaostan çıkmak için ne önerirsiniz?” diye sorarak kahvesini yudumluyor.
Baykal’ın yerinde olsaydım bu fırsatı kaçırmaz ve ona “Devletin bütün kurumları senin elinde, emniyet de istihbarat da senin oyuncağın haline gelmiş. Neden bana bu komployu kuranları ortaya çıkarmadın?” diye sorardım.
Baykal, bu önemli soruyu sormadı.
Ya da soramadı.
Yıllarca uçkur siyaseti yapan bir ekolün düştüğü vahim durumdan yararlanmak yerine, devleti içine düştüğü durumdan kurtarmayı yeğledi diye düşünelim, bütün iyimserliğimizle.
Ama o “aşağılık, lağım medyası”, o iğrenç yandaş mendeburları, Baykal’a en ağır küfürleri eden o çukur medyası, şimdi nasıl da Deniz Baykal’a adeta can simidi gibi sarılıyor.
Meşruiyeti tartışılan bir kişinin yanına giden eski bir düşmanı nasıl alkışlıyorlar.
Erdoğan için zor günler kapıda.
Devletin bütün imkânlarını ve gücünü elinde tutan, bütün maddi ve siyasi gücü kontrol eden, devletin meşru ve demokratik çizgisini şahsi bir hükümranlık alanına dönüştüren bir kişi için bu gücü kaybetme korkusu ‘kâbus ötesi bir şey!’