Yunan keşke gelse miydi?
Mustafa Kemal’in, ülkeye bağımsızlık getiren ve Yunan’ı kesin olarak kovan 30 Ağustos Zaferi’ni kutlamaya sayılı günler kalmışken, bu muhteşem zaferi “Keşke Yunan galip gelseydi” hezeyanları...
Mustafa Kemal’in, ülkeye bağımsızlık getiren ve Yunan’ı kesin olarak kovan 30 Ağustos Zaferi’ni kutlamaya sayılı günler kalmışken, bu muhteşem zaferi “Keşke Yunan galip gelseydi” hezeyanları arasından kutlamak ne acı.
Bu zaferi Eskişehir’de Atatürk anıtına yapılan saldırının gölgesi altında kutlamak ne acı.
Bu zaferi “Afyon’da ölen Yunan askerleri için de anıt dikelim” diyen belediye başkanlarının mevcudiyeti altında kutlamak ne acı.
Bu zaferi Abdurrahman Dilipak’ın “Biz hepimiz Rumuz! Onun için burası Rumeli’dir, Arzı Rum’dur! Türk dediğin de, Kürt dediğin de, Arab’ı, Süryani’si, Ermeni’si, Müslüman’ı, Hıristiyanı, Alparslan’ı, Mevlana’sı, Fatih’i hepsi Rum’dur” cümlelerinin gölgesi altında kutlamak ne acı.
Bu ülkede sarığıyla, takkesiyle, ‘selam ve duasıyla’ bizden görünüp, sonra da “Hepimiz Rumuz” diyen, “Keşke Yuna gelseydi” diye haykıran, “Afyona’a Yunan anıtı dikelim” diye teklifte bulunan, bu zaferi bize armağan eden Gazi’nin anasının namusuna bile dil uzatan Yunan âşıklarının sayısı nasıl bu kadar artmış da haberimiz olmamış?
Meğer İzmir’de denize döktüğümüz Yunan, ta ciğerlerimize işlemiş, medyamıza nüfuz etmiş, siyasetimize girmiş, başına fes takıp tarih sohbetleri adı altında vaaz u nasihatler veriyormuş da haberimiz yokmuş.
Mesele Yunan’ı denize dökmek değil, içimizdeki bu “Yunan ruhunu, bu Rum ruhunu” bertaraf etmektir