24 Haziran'da da görevliydiler…
Bazen alışılmış toplumsal davranışlar ve gelenekler kanunların önüne geçer. İster sosyal iktidarın, siyasal iktidardan daha güçlü olmasının getirisi olarak görün, dilerseniz hiçbir...
Bazen alışılmış toplumsal davranışlar ve gelenekler kanunların önüne geçer. İster sosyal iktidarın, siyasal iktidardan daha güçlü olmasının getirisi olarak görün, dilerseniz hiçbir gücün geleneğin önüne geçemeyeceğinin kanıtı olarak değerlendirin. Atasözündeki gibi bazen "alışmış kudurmuştan beterdir..."; kanun yasa dinlemez, bildiğini okur... Bunları yazmamın nedeni de İstanbul seçiminin sonucunun 17 gün sonra alınabilmesi ve hâlâ da bitmeyen iptal sürecinin kapısının açık olmasından kaynaklı. Çünkü önceki gün AK Parti, dün de MHP, Büyükçekmece'nin tamamı ile İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanlığı ayağının iptali için başvuruda bulundu. İptal için öne sürdükleri gerekçelerin arasında İstanbul'daki 31 bin 280 sandıkta görevli sandık başkanları ile 62 bin 560 görevliden, 19 bin 623'ünün kamu görevlilerinden oluşmadığı iddiası da yer aldı. Bunun kanuna aykırı olduğu vurgulandı... Son günlerde televizyon ekranlarında parti sözcülerinin, aynı iddiaları defalarca dile getirdikleri için detayına girmeyeceğim. Sadece Kanun'un ne öngördüğü ve bunun karşılığında nelerin olduğuna odaklanacağım... ÖZEL BANKA ELEMANLARI Baştan belirteyim, kamu görevlisi olmayanlar sandık kurullarında görev aldı... Hem de bu seçimde değil, 24 Haziran'daki geçen seçimde görev aldı... Eğer bunlara ilişkin bir suç isnadında bulunulacak olunursa şimdiden uyarmalıyım ki hepsi de bir özel bankanın elamanları. Haklarında işlem yapılacak olursa banka elemansız kalır krize girer... Çünkü bu bankanın İstanbul dahil büyük kentlerde bulunan tüm elemanları 24 Haziran ve 31 Mart seçimlerinde sandık kurullarında "kamu görevini ifa etmek üzere görevlendirildiler..." İçlerinden bazılarını yakından tanıdığım için net söylüyorum ki bu kişiler de sandık kurullarında görev almaya hiçbir gün teşne olmadılar... İstanbul İl Seçim Kurulu'nun emir ve talimatları doğrultusunda "kamu görevini" yerine getirdiler. Çünkü kanunlara göre devletin verdiği kamu görevinden kaçınma hakları elbette vardır; ama bunun haklı gerekçeye dayandırmaları da gerekir. Özel bankanın görevlileri de bu kadar yokuşla uğraşmak yerine, daha önceden alınan adres bilgileri kapsamında gidip sandık kurullarında görevlerini yerine getirdiler. Bazı sandık başkanı gelmediği, yedeği de bulunamadığı için, sandık kurullarında görev alanlar arasından veya o çevrede bulunup da sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca bulunmayanlar arasından da sandık kurulu başkanı yapılanlar oldu. 3 MART 2018 DEĞİŞİKLİĞİ Peki, bütün bunlar iddia edildiği gibi kanuna aykırı mı? Yanıtım; kesinlikle hayır... Çünkü bu iddia dile getirilirken, Bektaşi gibi sadece "namaza yanaşma" bölümünü okunuyor, gerisine bakılmıyor. Oysa son 17 günde ezberlediğimiz 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Kanunu'nun 22 ve 23'üncü maddeleri ile YSK'nın buna dayalı karaları oldukça sarih; yani anlaşılır ve net... Kanun'un 22'nci maddesi "ilçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesi, mülki idare amiri tarafından yerleşim yeri adresleri esas alınmak suretiyle ilçe seçim kurulu başkanına gönderilir" hükmünü taşıyor. İlçe Seçim Kurulu Başkanı bu kişiler arasından ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkan sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle tespit eder ve mani hali bulunanları ayıkladıktan sonra kurul başkanı olarak atar... DİP NORM HÜKMÜ Ancak 298 sayılı Kanun'un burada durmuyor... Daha ilk adımda, 3 Mart 2018'de, 22 ve 23'üncü maddelerinde değişiklik yapıldığına işaret edilen başlığı aynen şöyle: "Sandık kurulu başkanının belirlenmesi (1)" Yani cümlenin sonundaki (1) rakamı ile madde başlığında ve içeriğinde dip norm olduğuna işaret ediyor. Madde, altındaki dip normunda aynen şu hükümde bulunuyor: "(1) Bu madde başlığı "Sandık kurulu başkanının seçimi" iken, 13/3/2018 tarihli ve 7102 sayılı Kanunun 3'üncü maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir. Yukarıdaki fıkralar gereğince belirlenen sandık kurulu asıl üyelerinden göreve gelmeyenin yerine, öncelikle, gelmeyen üyenin yedeği alınır. Sandık kurulu başkan ve üyelikleri için ad çekme işlemleri, ilçe seçim kurulu huzurunda, bu kurulun başkanı tarafından yapılır. Üyeliklerin bu şekilde doldurulması mümkün olmazsa, eksikler, ilçe seçim kurulu başkanı tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmayan kimselerden doldurulur." Sandık kurulu kamu üyeliklerine ilişkin düzenlemede de aynı normu geçerli kılıyor. Kanun'un çıkmasında emeği geçen AK Parti'nin hukuk bilen hukukçularına dün bu durumu sorduğumda, "maddenin bu şekliyle düzenlenmesi talebinin YSK'dan geldiğini ve doğru bir hüküm olduğunu" belirttiler. Hükmün bu şekilde düzenlenmemesi halinde asli olanı ile yedeği gelmeyen sandıklarda oy kullanma işleminin başlamaması gibi bir durum olacağını, bunu gidermek için madde düzenlemesini bu hale getirdiklerine vurgu yaptılar. ASKERLİK GÖREVİ GİBİ Görünen o ki ilçe seçim kurulları, kaymakamlardan liste alıp, bunların arasından yeniden ad belirleme yöntemi ile kurulları tayin etmek yerine, neredeyse hepsi 8 ay önce belirlenen kurullar ile yola devam etmekte sakınca görmemiş. Yani 24 Haziran seçiminde de aynı isimler görev almış... Bu görevde bulunan özel banka çalışanlarından biriyle dün sohbet ederken şu söyleri dikkat çekiciydi: "Bankanın insan kaynakları birimi bize bu görevin zorunlu olduğunu ve itiraz dahi edemeyeceğimizi bildirdi; seçim kurullarından gelen talimatı sundu. Devlet emir verdi, biz de askerlik görevine gider gibi gittik..." Enikonu araştırmadan yapılan suçlamaların bazen ne gibi sorunlara yol açacağını da önceden kestirmek gerekiyor. *** Yerel seçimin lider gücü Daha önce de yazdım; Türkiye'de yerel seçimin kendi dinamikleri olduğu kadar kendine özgü bir başka özelliği daha var... O da yerel seçimin bazı dönemler güçlü siyasi aktörler ve liderleri de yaratma özelliği... Şurası kesin ki dün rahmetle andığımız Turgut Özal'ı siyaset sahnesinde var eden 1983 seçimleri değildi; hemen ardından yapılan 25 Mart 1984 yerel seçimiydi... ANAP o seçimde 67 ilden Ankara, İstanbul, İzmir'i almakla kalmadı, 57'sinde de seçimin kazananı oldu. Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndaki oyu %50'ye yükselirken, Türkiye genelindeki oyunu da %43'e çıkardı. Bu sonuç Özal'ı sandıkta yeniden teyit ederken, güçlü de kıldı... Ama hemen ardından gelen 1989 seçiminde de kötü yönetiminin ceremesini çekti, bir önceki seçimde sadece 8 il alan SHP (SODEP), "limon gibi ezeceğiz" sloganı ile seçimden gelip çıktı; İstanbul, Ankara ve İzmir'in yanı sıra birçok ili de kazandı. SHP'yi bir sonraki seçimde de iktidar ortağı yaptı. Yetmedi, DPT'de o dönem kamu görevlisi iken Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Murat Karayalçın'a SHP liderliğinin yolunu açtı. ERDOĞAN'IN ÇIKIŞI Ancak SHP'nin da iktidarı uzun sürmedi, iç çekişmeleri sonucu 1994'te seçimi RP kökeninden gelen adaylara teslim etti. Bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Erdoğan'ın yolu da bu seçimle açıldı... Gösterdikleri çaba ve başarılı uygulamalarla 25 yıl belediyeleri yönetti. Şurası da bir gerçek ki AK Parti belediyecilikte metal yorgunluğunun en üst seviyesine ulaştı; bu alanın en iyi bilenlerinden Erdoğan da parti lideri olarak görevden aldı veya koltuktan uzaklaşmalarını sağladı. Sonrasında da işler istenildiği gibi yürümedi; ilk adımda gidenle gelenin arasındaki çatışmaya tanıklık etti. SİYASETİN YENİ AKTÖRÜ Bu seçim ise yeni bir siyasi aktörün doğmasına aracılık etti; Ekrem İmamoğlu'nu yüceltti. Aday olduğunda tanınırlığı %17 idi ve zaten Beylikdüzü'nde bir dönem daha kalıp, eksik kalan işleri tamamlama arzusundaydı. Ancak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ikna etti, aday olmasını sağladı ve Türkiye'nin en tanınan siyasi kimliği haline getirdi. Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ilgili YSK veya yargıda yürüyen karar süreçlerini bir kenara bırakıyorum, İmamoğlu bugün önemli bir siyasi figürdür ve kitleleri arkasına almakta başarısını dün bir kez daha teyit etmiştir. Bu süreçte bunun oluşmasına AK Parti'nin katkısı da azımsanmayacak oranda çoktur...o