Orta yaşın ağır yükü
Kadıköy vapurunu beklerken yanımda oturan 50 yaşlarındaki kadın, başparmağını kısa süre cep telefonunun tuşlarında okşarcasına dolaştırdı. Çaresiz bir bitkinlikle...
Kadıköy vapurunu beklerken yanımda oturan 50 yaşlarındaki kadın, başparmağını kısa süre cep telefonunun tuşlarında okşarcasına dolaştırdı.
Çaresiz bir bitkinlikle çevirdi.
Konuşmasının çevreden duyulduğuna aldırmadan iç duygusunun berraklığını sergilemekten kaçınmadı.
Telefonun diğer ucundaki belli ki evladıydı...
Her cümlesi, tembih edercesine, gönül kırmaktan sakınan sitemle doluydu.
Kendisi aramasa aramadıklarını vurguladı, neden uzun süredir hal hatır sormadıklarını samimi cümleyle sorguladı...
Sesi, torununu özlediğini söylerken derinleşti; evdeki çocuğun yaz tatili sorununu anlatırken de çaresizleşti.
“Tatile giderken torun teslim etmek için kapısını çaldıklarını” tatlı bir hayıflanmayla anımsattı.
Yaşlı anne ve babası ile eşinin ebeveynlerinin sorunlarıyla her gün ilgilendiğine, haftada en az üç kez telefonla da olsa hatırlarını sorduğuna vurgu yaptı.
Karşısındakinin nasıl bir savunma geliştirdiğini bilmiyorum.
Ama günümüz 50 yaş kuşağının her gün karşılaştığı bir durumdu yanımda yaşanan.
Bunu kadının sitemindeki gibi “yeni türeme evlat saygısızlığı” olarak değerlendirin...
İsterseniz “dijitale esir pas kuşağının” umarsızlığı...
ORTALANMIŞ SORUN
Orta yaştaki kadının yanımdaki konuşmasını dinleme durumunda kalınca, yaşlılıkta tazelenme üzerine çalışan arkadaşım Prof. Dr. İsmail Tufan’ın bir süre önceki sözlerini anımsadım.
Sanki o kadını örneklemiş, “Gelecekte karşımıza çıkacak en sorunlu kitle” tanımını getirmişti.
Sözünü ettiği, nüfus artışının yavaşlaması dolayısıyla sayısı her geçen gün artan ve 14 milyona ulaşan 50-60 yaş kuşağı...
Yani, 10-30 yaş arası çocuğun ebeveyni, 3 yaşındaki çocuğun dede/büyükannesi, 80 yaşına ulaşmış yaşlıların da çocuğu...
Tüm yük bu kesimin sırtında...