Biri milliyetçi, öteki komünistti!
4 Aralık 1945’te gemi azıya almış bir faşist güruh Beyazıt’tan Cağaloğlu’na doğru sel gibi akıp Tan Gazetesi’nin matbaasını ateşe verdikten bir gün sonra Ankara’dan İstanbul’a...
4 Aralık 1945’te gemi azıya almış bir faşist güruh Beyazıt’tan Cağaloğlu’na doğru sel gibi akıp Tan Gazetesi’nin matbaasını ateşe verdikten bir gün sonra Ankara’dan İstanbul’a dönen yazar Sabahattin Ali, dolambaçlı yollardan giderek, polis çemberine alınmış olan gazeteci Sabiha Sertel’in Moda’daki evine varır.
Ortalık yanıyor ama onun içi içine sığmıyor. “Sırça Köşk” diye bir hikaye yazmış, ille de Sabiha Hanım’a okuyacak.
(Sabiha Hanım, onun ilk patronudur, Almanya’dan döndükten sonra Resimli Ay’da iş vermiş ona, o sırada aynı yerde işe başlamış olan Nazım Hikmet’le birlikte çalışıyorlar. Romantik hikayeler yazıyor Sabahattin Ali, Nazım ille de onu toplumcu-gerçekçi bir zemine çekmek istiyor, başarılı oluyor da; ona romanın yolunu açıyor, ilk romanı Kuyucaklı Yusuf, Nazım’ın rehberliğinde yazılmış ve Tan Matbaası'nda basılmıştır.)
O sırada evde bulunan herkes can derdinde, yine de kulak verirler kabına sığmayan yazarın sesine. Yüksek sesle orada bulunanlara “Sırça Köşk” hikayesini okumaya başlar.
Sırça köşkte karnı tok, sırtı pek zenginler oturuyor. Halk ise aç, sefil perişan... Dertlerine çare bulunmayınca yoksullar, her gün önüne gelip kestikleri hayvanların kellelerini fırlatırlar köşke. Bir süre sonra fırlatılan kelleler, sırça köşkü yıkar, tuzla buz eder.