Haşim, Veli ve karanfil
Habertürk Gazetesi Yazarı Muhsin Kızılkaya'nın bugünkü (02.02.2022)'' Haşim, Veli ve karanfil'' başlıklı yazısı.
Orhan Veli, Ahmet Haşim’in belalısıdır. Takılmadan duramaz. Aslında takıldığı Haşim’in kişiliği değil, şiiridir. Zira Haşim, Yahya Kemal’le birlikte Orhan Veli ve arkadaşlarının başkaldırdığı eski şiirin sembolüdür, şiiri “yüksek sanat” olarak görür.
Orhan Veli’yle özdeşleşen “Garip” akımı, öncülerinden birisinin Haşim olduğu önceki şiire reddiyeyle çıkar meydana; onlara göre şiir, onlardan önceki ciddi, büyük şairlerin sandığı şey değildir sadece. İsyan; o zamana kadar şiirin konusu olmayan bir yığın sıradan insanı ve şeyi, misal “Mualla”yı, “Dalgacı Mahmut”u, “Süleyman Efendi”yi, “nasırı”, “nankör kediyi” falan sokar şiire.
Ahmet Haşim Osmanlı’nın son demi, Orhan Veli Cumhuriyet’in ilk yıllarıdır.
Haşim havas, Veli avamdır.
Orhan Veli vezni, kafiyeyi, imgeyi velhasıl şiirde o zamana kadar ne varsa hepsini yıkan bir şairdir. Haşim gibi sembolist değil, hatta şiirde sembollere ifrit olur ama eski şiire başkaldırmak için ona bir sembol lazım gelir, onu da çabucak bulur. O sembol de Haşim’in bizzat kendisidir.
Haşim’in bir Canan’ı var. Ulaşılmaz bir sevgilidir Canan. Yüzünü görmesi mümkün değildir. Yüzü ancak gece, ay ışığı su birikintisine vurduğunda suda yansır da öyle görünür şaire. Sadece bu zamanlarda görülebilen bir ay parçasıdır Canan. Şiirinde onu şöyle anlatır Haşim:
“Canan ki gündüzleri gelmez
Akşam görünür havz üzerinde”
Orhan Veli onun bu mısralarını şu şekilde “ti”ye alır:
“Canan ki Degüstasyon’a gelmez
Balık pazarına hiç gelmez”
“Degüstasyon” Balık Pazarı’nın içinde bir meyhanedir. Veli’nin Canan’ı göklerden inmiş sağda solda sürtüyor. Ama işte zalim Canan bir tek şairin müdavimi olduğu Balık Pazarı içindeki Degüstasyon’a uğramıyor! Uğrasa şair ona ne yapacağını biliyor ya gelmiyor işte.