Kitabın çağrısı!
O zamanlar, Taksim Meydanı'nın kenarına çakılmış bir kazık gibi duran otelin adı Etap Marmara'ydı. Adı "The Marmara" olunca Aziz Nesin'e alay konusu olmuş, bu isimle bir hayli dalga geçmişti üstat.İşte bu...
O zamanlar, Taksim Meydanı'nın kenarına çakılmış bir kazık gibi duran otelin adı Etap Marmara'ydı. Adı "The Marmara" olunca Aziz Nesin'e alay konusu olmuş, bu isimle bir hayli dalga geçmişti üstat.İşte bu otelin zemin katında, bir zenginin evi kadar büyüklükte bir salonda açıldı ilk kitap fuarı İstanbul'da.Ben ikincisiyle başladım ziyarete, sanırım 1983 yılının Kasım ayıydı.Yüksek tahsil görmek için memleketten bu şehre geleli birkaç ay olmuştu.Kitap fuarından falan haberim yoktu; bir yazar götürmüştü beni oraya.Çetin Öner'in izini sürmüş, onu orada bulmuştum. * Çetin Öner çocuk kitaplarını yazan bir yazardı. "Gülibik" kitabı çok meşhurdur. Çerkesdir, "Abdülhamit Düşerken" filminde Sultan'ı canlandırması müthişti, uzun, çok uzun yıllar tiyatroculuk yaptı. Yakın bir zamanda, 2016 yılında Hakkın rahmetine kavuştu, nur içinde yatsın! Onunla Hakkari'de tanışmıştım. Bir başka yazarın, Türk edebiyatının mihenk taşlarından birisi olan Ferit Edgü'nün "O" romanını "Hakkari'de Bir Mevsim" adıyla filme çekmek üzere gelen ekibin içindeydi. Onat Kutlar, Çetin Öner ve Erden Kıral önceden gelmiş, mekan bakmış, çevreyi görmüş, dönüp öyle başlamışlardı senaryoyu çalışmaya.(Tesadüfe bakın ki Onat Kutlar da bu otelin kafesinde otururken öldürüldü kör bir tedhiş yayan örgütün, kör bir bombasıyla. Ah Cüneyt Cebenoyan! Ne kadar düştün o bombanın peşine. Kız kardeşi Yasemin Cebenoyan da ölmüştü aynı hadisede.)Karakışın hüküm sürdüğü yaman bir mevsimde geldi Hakkari'ye artistler. Bizler öyle meşhur birilerini beklerken gelenlerin hiçbirisi meşhur değildi bizim için, tanımıyorduk, hepsi tiyatrocuydu, olsun yine de artisttiler ve İstanbul'dan gelmişlerdi.Hakkari lisesinin halk oyunları ekibi olarak o filmin düğün sahnesinde oynattılar bizi. İşte Çetin Öner'i, Erkan Yücel'i, Erden Kıralı o sırada tanıdım.(Hakkari çarşısında Erkan Yücel küçük bir çocuğa ayakkabılarını boyatırken, "Sen Van Gogh'u tanır mısın?" diye sordu. Yarım yamalak Türkçe bilen gariban boyacı çocuk aval aval baktı yüzüne, sorusuna bir soruyla karşılık verdi; "Niye ki?" Rahmetli Erkan Yücel, "O da senin gibi iyi boya boyardı da" dedi, çocuk hiçbir şey anlamadı. Erkan Yücel'i de bir trafik kazası götürdü o film bittikten bir süre sonra.)