"Sevdiğim sokak adları gibi!"
Kafamda tuhaf düşünceler, ayaklarıma bağlanmış bir ağırlıktan kurtulmuş gibi hafif bir halde, bilincim birbirine bağlanmayan, öyle dağınık, başı sonu belli olmayan cümlelerle dolu, başım kah...
Kafamda tuhaf düşünceler, ayaklarıma bağlanmış bir ağırlıktan kurtulmuş gibi hafif bir halde, bilincim birbirine bağlanmayan, öyle dağınık, başı sonu belli olmayan cümlelerle dolu, başım kah gökyüzün doğru kalkmış, kah önümde beliren kuyulara düşmemek için etrafı kolaçan eder gibi ürkek, yaz olsun, kış olsun salarım bazen kendimi bu şehrin hemen hemen çoğu birbirine bağlanmayan güzelim sokaklarına.Böyle zamanlarda önüme çıkan ilk sokağa girmeden önce çoğu sokağın köşesindeki duvara çivilenmiş tabelaya bakarım, ille de o sokağın adını öğrenmeden o sokağa girmek, sanki yabancı bir eve ev sahibinin izni olmadan girmek gibi gelir bana ki, birazcık çekinirim.Girdiğim sokak hangi sokak olursa olsun, ister adı hoşuma gitsin, ister bir yerinde duran cumbalı bir ev çağırsın, ister köşesindeki manavın rengarenk tezgahına bakarken dalmış olayım, ister bir balkondan sarkan bir saksıdaki sardunyaların kokusu çeksin, bir sokağa girdiğimde ille de Melih Cevdet'in şu dizeleri aklıma gelir: "Sevdiğim çiçek adları gibiSevdiğim sokak adları gibiBütün sevdiklerimin adları gibiAdınız geliyor aklıma" Şairin aklına adları gelen Rosenbergler, 19 Haziran 1953'te, New York'ta casusluk suçlamasıyla idam edildiler, suçlu olup olmadıkları belli değildi. Bu şiiri okurken benim aklıma sadece onların adı gelmiyor, başka adlar da var. Ama bu dörtlükte öne çıkan mısra, "sevdiğim sokak adları gibi" olanıdır ki, bir sokağın adını sevmekle başlar o şehri sevmek derim kendime.En azından öyle hissederim.Sevdiğim sokak adları hafızamın bir yerinde, ne zaman yolum o semtlere düşerse mutlaka bir kez o sokakları tekrar ziyaret ederim.