Açık söyleyeyim mi? AKM’ye ‘güzel’ diyenin zevkinde bir tuhaflık vardır!
Kültür Bakanlığı bir zamanlar “AKM” denen ve Taksim’in göbeğinde senelerdir mezbele gibi uzanan enkazın yerine inşa ettirilmesi düşünülen yeni bina için müsabaka açmış ve...
Kültür Bakanlığı bir zamanlar “AKM” denen ve Taksim’in göbeğinde senelerdir mezbele gibi uzanan enkazın yerine inşa ettirilmesi düşünülen yeni bina için müsabaka açmış ve dünyanın önde gelen mimarî büroları projelerini göndermişler...
Projelerden bir-ikisi basında yayınlandı ve hemen ardından da mâlûm tiradlar tekrar okunur oldu: AKM cumhuriyetin “simge binası” imiş, Türkiye’nin çağdaşlaşmasını temsil edermiş, devrimlerin ve lâikliğin sembolü sayılırmış, dolayısı ile mutlaka kalması, yıkılmaması ve restore edilmesi gerekirmiş!
Taksim’deki “güzel” dedikleri enkaz şahikası o mezbeleye “çağdaşlık” sıfatını verenlerin yeni projeleri beğenmemeleri, AKM’nin haşmetinin eşsiz olduğunu söylemeleri tabiîdir; zira ideoloji, zihinlerindeki herşeye sadece hâkim olmuştur!
Açık söyleyeyim: Ben, AKM’yi eski hâlinde bile olsa güzel, şık ve “estetik”bulanların zevkinden şüphe ediyorum, hattâ “Bu binaya ‘güzel’ diyen, zevksizdir” demekten de çekinmiyorum!
BEKTAŞÎ FIKRASI İLE AYNI!
Peki, yeni projeler çok mu hoş, çok mu mükemmel ve estetik?
Burada, hatıra o meşhur Bektaşi fıkrası geliyor: Hani adam Bektaşi’ye iki desti içerisinde iki farklı şarap uzatmış, “Erenler, bir tat da, hangisinin iyi olduğunu söyle” demiş; Bektaşi ilk destidekini tattıktan sonra içmediği ikinci şarabı işaret ederek “İyisi, bu!” demiş. Adam “Tatmadığın şarabın daha iyi olduğunu nasıl bilebilirsin ki?” diye sorunca Bektaşi “Bu içtiğimden daha kötüsünün olması mümkün değil de, onun için” cevabını vermiş.