'Deprembilim' diye bir ilim var mıdır?
DÜN 17 Ağustos felâketinin yıldönümü ve deprem uzmanlarının da sanki bayramı idi. Hocalar o kanal senin bu gazete benim heryere konuşup birbirinden derin ve önemli bilgiler verdiler, yani hepimizi yeniden irşad...
DÜN 17 Ağustos felâketinin yıldönümü ve deprem uzmanlarının da sanki bayramı idi. Hocalar o kanal senin bu gazete benim heryere konuşup birbirinden derin ve önemli bilgiler verdiler, yani hepimizi yeniden irşad buyurdular.
Anlattıkları o kadar önemli idi ki:
Marmara Denizi’nde yakın bir gelecekte büyüklüğü yedi veya daha yüksek bir depremin meydana gelmesi kesin imiş!
Senelerden buyana işittiğimiz bu ihtimalin yepyeni bir müjde gibi tekrar edilip durması karşısında ne diyebiliriz ki?
Sabah-ı şerifleriniz hayrolsun efendim; bonjur, bonjuuuur!
Üstelik, gelmesi kat’î olan bu deprem üstadlara göre çok büyük bir felâketmiş; sadece İstanbul’u ve Marmara’yı değil Türkiye’yi de perişan edermiş, mahvolurmuşuz, bitermişiz, hattâ öylesine güçsüz düşermişiz ki, işgale uğramamız bile mümkünmüş.
Bu hayırlı haberi bizlere 1998 depreminin ardından herhalde on milyon altı yüz seksen altı bin yedi yüz kırk ikinci defa duyuran hocalar “Öleceğiz, biteceğiz, ortada İstanbul diye bir şey kalmayacak, Türkiye de yerlere serilecek” derlerken küçük bir ayrıntıyı daha ifade buyuruyorlar: Deprem mutlaka olacakmış ama asıl mesele şimdiki teknoloji ile zamanını belirlemenin mümkün olamaması imiş!