İstanbul tavrı Kur'an'a, TRT sayesinde el-Fatiha!
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, TRT’de yayınlanan “Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması” na geçen gün haklı olarak verip veriştirdi; “Kur’an, ses...
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, TRT’de yayınlanan “Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması” na geçen gün haklı olarak verip veriştirdi; “Kur’an, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir” dedi.
Ses yarışmalarının bilindik formatını alın, şarkıcıların yerine hâfızları koyun, şarkıların yerine âyetleri yerleştirin, “bilmemne starı” müsabakalarındaki jüriyi de kıdemli hâfızlarla ve hocalarla değiştirin, biraz renkli ışık ile kalp çarpıntısını andıran birkaç takırtı verin ve buyurun size TRT’nin Kur’an Yarışması!
Mehmet Görmez bu yarışma hakkında aslında az bile söyledi ya, neyse...
Meselenin dinî tarafına girecek değilim; bu iş zaten uzmanlığım değildir, sadece hem geleneklere hem de edebe ters olan bu işin hoş olmadığını söyleyeceğim...
Ama mâlûm yarışmanın aynı şekilde hiç de hoş olmayan ve fakat üzerinde durulmayan bir başka tarafı daha var: Yarışmacıların kıraat tarzları, yani Kur’an’ı okuyuş tavırları...
İSTANBUL VE ÜSKÜDAR TAVRI
Bilenler bilir: Her Müslüman memleketin Kur’an tavrı tarih boyunca kendine mahsustu, bizim temel tavrımız da “İstanbul” üslûbu idi. Kur’an’ın yanısıra ezan da bizde asırlar boyunca bu tavırla okundu ve sonraları “Üsküdar tavrı” da denen üslûp kıraate son şeklini verdi. Eski asırların bugüne isimleri gelen hâfızlarının ardından ses kayıtları elimizde bulunan 20. asrın Sami, Karabacak Süleyman, Âmâ Osman, Büyük ve Küçük Kemal, Mecid, Hasan Akkuş, Abdurrahman Gürses, Aziz Bahriyeli, Kâni Karaca gibi önemli hâfızlarının tamamı hep bu tavırda okudular. Kıraatlerinde kendilerine mahsus üslûp farkları tabii ki vardı ama kıraatleri ve ezanları hep İstanbul tavrında idi...
Anlayış zamanla değişti, İstanbul tavrı bir yana bırakıldı ve kıraatte Arap, özellikle de Mısır’ı taklid etmek moda oldu, en favori hâfızlar da Abdülbâsıt Abdüssamed ile Mustafa İsmail idi! Hıfza başlayan talebenin hedefi artık Hâfız Kemal, Hasan Akkuş, Kâni Karaca yahut bir başka büyük hâfızımız değil Mısır idi, özellikle de Abdülbâsıt!