15 Temmuz’un ilk tahlil raporu
15 Temmuz kanlı darbe girişiminin travması hafifledikçe Türkiye'nin nasıl bir uçurumun eşiğinden döndüğü daha çok ortaya çıkıyor: Bunu en çok bir iç savaş ihtimaliyle tanımlamak...
15 Temmuz kanlı darbe girişiminin travması hafifledikçe Türkiye'nin nasıl bir uçurumun eşiğinden döndüğü daha çok ortaya çıkıyor: Bunu en çok bir iç savaş ihtimaliyle tanımlamak mümkün.
Ama 15 Temmuz tablosunda aslında ne olduğunu anlamadan tekrarlanmaması için sağlıklı dersler çıkarmak lazım.
Anlamak içinse ayrıntılı tahliller yapmak, tıpkı ağır bir kazadan kurtulan yaralının nasıl her yanına bakılıyorsa, o titizlikle bakmak gerekiyor.
Daha çok yapılacaktır ama işte size ölümden dönen kazazedenin ilk 15 Temmuz tahlil raporu.
15 Temmuz’da 3 ana unsurdan söz etmek mümkün:
1- Sızmanın derinliği,
2- Darbenin şiddeti,
3- Direnişin yaygınlığı.
Hemen ayrıntılara girebiliriz.
1- Sızmanın derinliği: Sadece hükümet değil, muhalefet de, A&G araştırmasına göre toplumun yüzde 88’i de bu darbenin arkasında Fethullah Gülen’in bulunduğuna inanıyor. Bu inanç kendi başına bir kanıt sayılmaz elbette. Ama somut veriler de var. Örneğin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın kaçırılması ardından Akıncı üssündeki tuğgeneral tarafından “kanaat önderleri” Gülen ile telefonla görüştürülmek istendiği yolunda ifadesi var. Örnek sayısını artırmayacağım, isteyen Google ile bulabilir yüzlercesini. 1970’lerde sözde “ılımlı İslam” teşvikiyle yola çıkan Gülen ve ekibinin 1980’lerde Turgut Özel döneminden başlayarak sadece askeri liseler yoluyla orduya değil, milli eğitime, adalete ve polise eleman yerleştirmeye başladığı anlaşılıyor. Bu elemanların kademelerde yükselerek korunması sadece Süleyman Demirel’den Bülent Ecevit’e, Tansu Çiller’den Tayyip Erdoğan’a dek her dönem siyasi koruma bulmalarıyla sınırlı kalmamış. Kendilerini sağlama almaya çalışmışlar. Bu nedenle girdikleri her kurumda adli müşavirlik, personel dairesi ve teftiş kurulu gibi kendi elemanlarının yükselmesine, rakiplerinin ise tasfiyesine imkân verecek kurumlara ağırlık vermişler. En az sızmanın olduğu kurumlardan Dışişleri’nde bile personel dairesinde açık verildiği anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin Gülen Cemaati ile yolları ayırıp “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)” olarak anmaya başladıkları 2012-2013 sonrasına dek devlet içinde F-Tipi yapılanmadan söz edenler dahi sızmanın bu kadar derinlere inmiş olduğunu 15 Temmuz’da dehşet içinde görmeye başladı.