“Ateş düştüğü yeri yakar; ateşin düştüğü yerdeyiz”
Türkiye dış politikasında da ekonomisinde de demokratik hak ve özgürlükler alanında da ateşin düştüğü yerde.
Başlıktaki müthiş cümle bana ait değil, o nedenle tırnak içine aldım. Salgın hastalıktan ekonomiye, dış politikaya dek 2020 sonundaki Türkiye’nin hemen her halini anlatan bu cümle Yavuz Önen’e ait. Önen, müsaadenizle sevgili Yavuz Abi bu cümleyi 1991’de Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) yayınladığı ilk Türkiye İnsan Hakları Raporunun önsözünde kurmuştu. Geçenlerde Vakfın 30’uncu kuruluş yıldönümünde yayınlanan raporun başlığını da hâlâ aynı: ateşin düştüğü yerdeyiz.
Koronavirüs Covid-19 salgını Türkiye’de ve dünyada hak ve özgürlükler mücadelesini de geriletiyor. O yüzden, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabulünün yıldönümü olan 10 Aralık, 2020’de ayrı bir anlam taşıyor. Düşünsenize, bir yandan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tek adam yönetiminden, demokrasinin yargının kalitesini geriletmesinden şikâyet ederken, diğer yandan salgını önlemek için sokağa çıkma yasağı ilan etmesini istiyoruz. Dünyanın her yerinde bu çelişki yaşanıyor. İnsan hakları, demokrasi ve adalete her zamankinden çok ihtiyacımız var ama bu hakları kullanabilmemiz için hayatta kalmamız lazım; oysa tablo giderek kötüleşiyor, salgın durdurlamıyor.