Eşikteki Kriz: Almanya ile gerilimin çok ötesinde
Almanya’daki seçim kampanyasında Türkiye’de hak ve özgürlüklerin olağanüstü hal altında gerilemesi temasının prim yaptığı, kampanyanın giderek Türkiye-karşıtı olmaktan...
Almanya’daki seçim kampanyasında Türkiye’de hak ve özgürlüklerin olağanüstü hal altında gerilemesi temasının prim yaptığı, kampanyanın giderek Türkiye-karşıtı olmaktan Erdoğan-karşıtı olmaya dönüştüğü ve Merkel’in Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a adeta takmış olduğu görülüyor.
Ama Merkel’in son hamlesi artık yalnızca Almanya’yı bağlamıyor; Avrupa Birliği’ni (AB) bağlıyor. Merkel, hapisteki Alman vatandaşlarından Suriye iç savaşı kaynaklı mülteci tehdidine dek bir dizi konudan sorumlu tuttuğu Erdoğan’ı cesaretlendireceğine inandığı için Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesine fren koydu. Dahası, AB’ye başvurarak Türkiye’ye artık sadece kâğıt üzerinde kalan Katılım Ortaklığı yardımının da kısıtlanmasını istedi. AB ülkelerinden Merkel’in bu tutumuna karşı duran kimse olmadı; zaten karşı durana Avrupa mahallesinde Erdoğan’ı onaylıyor etiketi yapıştırılacağı anlaşılıyor.
Merkel’in bu adımları, Alman Siemens ortaklığının 1 milyar dolarlık enerji ihalesini almasından sonra atması ise gelinen noktada “Ekonomik çıkarlar umurumda değil” mesajı gibi duruyor. Aslında Ağustos başında AB Genişleme Sorumlusu Johannes Hahn’ın mülteci akınından artık eskisi kadar çekinmediklerini açıklaması dikkat çekmedi, ama önemliydi. Erdoğan’ın “Otobüse koyar, güle güle deriz” demesinden bu yana AB’nin bir takım ek önlemler aldığı anlaşılıyor, zaten IŞİD’in geriletilmesiyle birlikte Suriye iç savaşının kendi sınırlarına hapsedilmesi de Avrupa’nın korkularını azaltmış bulunuyor.
Erdoğan’ın buna karşın Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli 3 milyon küsur kişiden Hristiyan Demokratlara, Sosyal Demokratlara ve Yeşillere oy vermemesini istemesi de riskli bir hamle. Çünkü bu Türk seçmeni ya seçimde oy kullanmama, ya da Alternatif gibi aşırı sağ, ırkçı ve İslam düşmanı, Demokratik Sol gibi zaten Türkiye’ye öteden beri alerjik veya Hür demokratlar gibi etkisi kalmamış partilere oy kullanma seçeneğiyle baş başa bırakıyor. Tabii bu çağrının aslında büyük kısmı Almanya’da Alman toplumuyla kavga ederek değil barış içinde yaşamak isteyen Türkiye kökenliler üzerinde topyekûn etkisi olacağını var sayarsak; o konuda da soru işaretleri var aslında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin ulusal güvenliğini ilgilendiren konularda Almanya’dan bir müttefikten beklenen desteği alamadığı yolunda şikâyetçi ve bu konuda, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında siyasi iltica isteyen subaylar konusunda haklı da. Neticede NATO üyesi ülkelerde, çoğu NATO göreviyle bulunan Türk subayları, Türkiye’deki darbe girişimi ardından topluca iltica talep edip kabul görüyorlarsa bu üzerinde durup düşünülmesi gereken bir gelişmedir. Keza AK Parti iktidarının daha önceki yıllarında Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalarda kumpas kurarken hükümetin göz bebeği konumunda çeşitli sırlara vakıf olan, ama şimdi kaçak durumdaki savcı ve hâkimlerin de Almanya’da bulunduğu haberleri Erdoğan’ın rahatsızlığını artıran konular.
Tabii Merkel bunların bağımsız Alman yargısının alacağı karar olduğunu söyledikçe, Erdoğan da Türkiye’de tutuklu Alman vatandaşları ve başta siyasetçi ve gazeteciler olmak üzere diğer tutuklular konusundaki kararın bağımsız Türk yargısına ait olduğunu söylüyor.