Nasreddin Hoca bir gün…
Bu klasik fıkra başlangıcını hangimiz bilmez ki…Çocukluk rüyalarımızı süsleyen ayrıntılardan biridir o…Ve hiç çıkmaz hafızamızdan… Günün birinde biz de onu anlatanlardan...
Bu klasik fıkra başlangıcını hangimiz bilmez ki…
Çocukluk rüyalarımızı süsleyen ayrıntılardan biridir o…
Ve hiç çıkmaz hafızamızdan… Günün birinde biz de onu anlatanlardan oluruz farkında olmadan.
Nasreddin Hoca bir gün…
Hemen yılın her gününe denk gelecek bir fıkra dağarcığı ortak hafızamıza sarmaşıklar gibi dolanır durur.
Ve günün birinde benim gibi yolunuz Hoca'nın türbesinin bulunduğu Akşehir'e düşer, orada “etrafı açık ama kapısı kilitli" bir türbe görürsünüz. Türbede yatan, işte o “bir gün"leri ebedileştiren zekâdır.
Türbesinin önünde düşünürsünüz sonra…
1208 yılında (muhtemelen) doğan ve 1284 yılında vefat eden Nasreddin Hoca'nın hayatı canlanır gözünüzün önünde. Mevlâna hazretlerinden bir yaş küçük olduğunu ve onun “Şeb-i Arus"undan 11 yıl sonra Hakka yürüdüğünü, yeni Mevlana'nın çağdaşı olduğunu hatırlarsınız.
Selçukluların Moğollara yenildiği Kösedağ savaşında yaşının 35 olduğunu düşünürsünüz sonra. Anadolu'nun Moğol istilasını yaşadığı o ateşten yılların örsünde olgunlaşan nesillerden olduğunu, bir işgale “yolun yarısı"nda yakalanmış olduğunu ve halkına karamsarlık samyelinin dağıtılması misyonunun bu havada filizlendiğini fark edersiniz ve Hoca'nın neden işi espriye, nükteye vurduğunu şimşek çakımı kadar kısa bir zaman aralığında yakalarsınız