Anadolu’nun portresi: Fikret Otyam
Fikret Otyam’ın yarım yüzyıl önceki Anadolu röportajlarından unutamadığım bölümlerden biridir... Otyam, Şanlıurfa’da bir köye gidiyor, hava sıcak mı sıcak. Köylülerle sohbete...
Fikret Otyam’ın yarım yüzyıl önceki Anadolu röportajlarından unutamadığım bölümlerden biridir...
Otyam, Şanlıurfa’da bir köye gidiyor, hava sıcak mı sıcak. Köylülerle sohbete tutuşmadan bir bardak su istiyor. Hemen yandaki toprak küpün kapağı açılıyor, bir bardak su konulup veriliyor. Dibinde kum taneleri oynaşıyor. Otyam bardağı başına diktikten sonra dipte kumlu bölümü bırakıyor. Kalan az miktardaki suyu yere serpiyor. Etrafındaki herkes o boşa giden birkaç damla suyun izine bakıyor.
Güneydoğu’daki susuzluğu anlatan en çarpıcı karelerden biridir bu.
Bugün aynı bölgede GAP var. Kanallar Harran Ovası’nın uçsuz bucaksız toprağını suluyor. Bu yılın ocak ayında Şanlıurfa’ya gittiğimde bölgenin tarihini 11 bin yıl geriye taşıyan Göbeklitepe’yi ve Harran ovasını dolaştım. Su kanalları yeşilden neredeyse görünmüyor. O an bir kez daha Otyam’ın röportajlarını anımasdım. GAP haritası gözümün önüne geldi. Kanallar insan bedeninde kılcal damarlar gibi bölgenin her yerini sarmıştı. Ama Suriye sınırında bıçak gibi kesiliyordu. Keşke, daha büyük düşünebilseydik, GAP’ı daha da büyütüp Suriye ile paylaşabilseydik. İşte o zaman sınırın iki tarafında kan akmaz, bereket akardı.