Heyecan Yorulmaz!
Son günlerde şu çocukluk anım sıklıkla aklıma geliyor. İlkokuldaydım... Babam birkaç dönümlük tarlamızın hemen kıyısında bir artezyen kuyusu açtırmıştı. Yanında da...
Son günlerde şu çocukluk anım sıklıkla aklıma geliyor. İlkokuldaydım... Babam birkaç dönümlük tarlamızın hemen kıyısında bir artezyen kuyusu açtırmıştı. Yanında da dört beş metre uzunluğunda, birkaç metre genişliğinde bir havuz yaptırmıştık. Yaz tatillerinde en büyük keyfim, sabah gün doğmak üzereyken, evden çıkıp havuza gelmek, havuzun tıkacını açıp akan suyla birlikte yürümekti.
Suyun domates, biber arklarının arasından kıvrıla kıvrıla ilerleyişini izlemek beni olmadık yolculuklara çıkarırdı. Suyun önüne yüksekçe bir toprak engel geldiğinde dururdum. Gür akıntı, adım adım yükselirdi. Çok geçmeden toprağın seviyesini aşar, yoluna devam ederdi.
Bazen de gür su, toprağın üstüne kadar çıkmayı beklemez, zayıf bulduğu yeri yarar yoluna devam ederdi.
O çocuk aklımla şöyle düşünürdüm...
Asıl olan, engelin yüksekliği alçaklığı değil, suyun gürlüğü. Su aktığı sürece aşamayacağı engel yoktur!