İnsan tükenmez...
Birkaç günlük İzmir, Zonguldak seferinden sonra dün sabah güne bir süredir ihmal ettiğim, ağaç arkadaşlarımı ziyaretle başladım. Özellikle mart ve nisan ayında her gün değişiyorlar. En...
Birkaç günlük İzmir, Zonguldak seferinden sonra dün sabah güne bir süredir ihmal ettiğim, ağaç arkadaşlarımı ziyaretle başladım. Özellikle mart ve nisan ayında her gün değişiyorlar.
En büyük değişiklik erikler ve salkım söğütlerdeydi. O incecik dallardan fışkıran yapraklar, salkım söğüdün bütün kış baharı nasıl bir sabırsızlıkla beklediğini gösteriyordu. Geçen kasımdan beri rüzgârla birlikte savrulan dallar artık görünmüyor. Açık yeşil, hoş bir renk kaplamış her yanı. Rüzgârda sallanan dallar insanın yüzüne değdikçe onlarca el dokunmuş gibi heyecanlandırıyor.
Erik ağaçları, kış başında esaslı bir budamadan geçmişti. Daha alttan gelen sürgünler, “Büyüyen dalı buduyorlar” demeden, çiçeğe durmuşlar. Onların beyazla pembe arasında gidip gelen renkleri en güzel bahar tarifidir. Tomurcukların patlayıp çiçeğe dönüşmesi şunu söyletir:
“En büyük mucize, en doğal olan...”
***
Mevsimi gelen çiçeğin açmasını kim engelleyebilir ki?
Doğanın kendi içindeki ritmini kim durdurabilir ki?
Erik ağacının dallarında patlayan tomurcuklar iyice açılıp dalları örtecekler. Dallar, “Bu çiçekleri ben yaratmıştım, o zaman daha öne çıkmalıyım” diye tutturmayacak. Hele gövde, “Sizi taşıyan kim” yarışına girmeyecek. Hepsi köklerden başlayıp en uca kadar, lif lif tutuşup doğal bir mucizenin parçasını oluşturuyor. İki hafta sonra çiçeklerin ortasından minicik meyveler belirmekte başlayacak. Ardından çiçekler tümüyle dökülüp yaşama nöbetini meyveye devredecek. O sırada dallar bir yandan meyveye can verecek, bir yandan da sonraki yılın hazırlığına girilecek.
Sonbahara doğru dökülen her yaprağın dibinde sonraki ilkbaharın minicik tomurcuk u...