Şahsıma mektuplar (13) Sille-i millet!
Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay bu hafta 'Şahsıma mektuplar (13) Sille-i millet!' başlıklı yazısını kaleme aldı.
Bir kararnameyle takvimlerden 31 Mart 2024 tarihini çıkarttırsam dedim ama arkadaşlar beceriksiz, çözüm olmadığını söylediler. Ben de biliyorum çözüm olmadığını. Geçmişte de pek çok şeyi çözmüş gibi yapıp yolumuza devam etmiştik. Çözüm dediğin sorunu başkalaştırmak ve üstüne bir sorun daha üretip milleti onunla meşgul etmektir.
Her neyse... Bunu da aşacağız elbet. Tez zamanda bir çıkış bulmak gerek.
Neye, kime çıkışsam diye düşünüyorum.
Öyle bir çıkışmalı ki herkes hizaya gelmeli. Ortalık toz duman olmalı. Van’da bir şeyler denediler, olmadı. Bu tür durumlarda kuralım açık. Operasyonu yapanlara diyorum ki:
- Ters teperse... Hukuksuz yakalanırsanız ben sizi tanımıyorum, ona göre!
Şimdilik hasarsız atlattık ama sonuç alamamak hasardan beter. Keşke hasar görseydik de sonuç alsaydık!
***
Z kuşağıyla uğraşalım derken E kuşağına yakalandık. Bu emekliler de adeta “E” kuşağı olup üstümüze çöktü.
Halbuki tam da açlığa alıştırmıştım onları. 2008’de yüzde 70 olan maaş bağlama oranını adım adım yüzde 30’a kadar getirdim. Yüzde 20’ye indirsem her şey tamamdı. Sistem de oturmuştu:
Milleti üç öğün aç bırak
Kendine muhtaç bırak
Sonra babacan görün
Kapısına paket bırak!
Bu sistemle yıllarca sandık sandık oy aldık. Bu düzen sürer sandık. Bu cehapenin ikide bir oyun bozmasından usandık.
Tuttular bu sosyal yardımları biz daha iyi yaparız diye. Yahu bizim derdimiz sosyal yardım değil ki. Şu:
Ne kadar oy, o kadar doy... Al devleti eline, istediğin kadar soy.
Korkarım bu düzen bozuldu. E kuşağını kolay kolay ikna edemeyeceğiz. Gençler zaten söz dinlemiyor. Dininize, kininize sahip çıkın dedik. Onlar ne dedi? Bana bir sürü laf, yok sen ken-dini düşünüyorsun... Yok elinizi üstümüzden çe-kin! Ne biçim laflar bunlar.
Etrafıma da bir sürü adam aldım. Yola çıktıklarımı yolda bulduklarımla değiştirdim. Değişim dediğin budur işte. Şu ara koçum, Uçum!
***
Geçmişte seçim sonuçlarını beğenmedim, “Halk hatasını düzeltsin” dedim. Ne yaptılar? Korka korka düzelttiler. Ne güzeldi o 2015 Haziran’ından kasımına giden günler. İstikşafi görüşmeler... Buluşup gülüşmeler...
2019’da İstanbul’da aynısını denedik, ters tepti. Şimdi milletle 1-1 berabereyim. 1 Kasım 2015’te ben kazandım, 23 Haziran 2019’da millet kazandı. Şimdi ne yapmalı da öne geçmeli?
İktidarda kalmak ya da kalmamak! Bütün mesele bu!
AKP’yi kapatıp yenisini açsam diyorum. Bütün yükü de onun sırtına yüklemiş olurum.
Elimde şu denklem kaldı:
İcraatta tek sorumlu şahsım... Hatada tek sorumsuz ben!
Bu denklemi bozdurursam felaket olur!
Bir çıkış... Kime çıkışsam? Hangi konuda çıkışsam? Demokrasilerde çare tükenmez diyorlar ama ben çareyi demokraside aramıyorum ki!
Çıkışta arıyorum!
Seçim gecesi “Pusulamız millet” dedik. Pusula, pusulamak bizim için çok önemli. Kimi, neyi pusu-layacağız karar veremedim...