Umut, gerçeklerden büyüktür!
Telefondan alo yerine ağlama sesi geliyordu. Bir iki alodan sonra sessiz kalıp bir süre bekledim. 4-5 saniye sonra hıçkırıkların arasında yarım bir alo ile Mustafasözcüğünün ilk iki hecesini söyleyip tekrar...
Telefondan alo yerine ağlama sesi geliyordu. Bir iki alodan sonra sessiz kalıp bir süre bekledim. 4-5 saniye sonra hıçkırıkların arasında yarım bir alo ile Mustafasözcüğünün ilk iki hecesini söyleyip tekrar hıçkırdı. Bu kez ben söze girip, “Tamam sizi dinliyorum, kendinizi zorlamayın, konuşmak istediğinizde devam edin. Sizibekliyorum” dedim.
Böylesi anlarda zamanın ne kadar göreceli olduğunu düşünüyorsunuz. 15-20 saniye hıçkırıkları dinlemek, bana hayli uzun geldi. Yarım dakika sonra söze başladı:
“Bütün gücümüzle koşturduk. Her yere ulaşmaya çalıştık. Gece gündüz demedik. Bu sefer elimiz de çok güçlüydü. Toplumun hangi kesimi bize bir soru sorsa seçim bildirgemizde ona vereceğimiz bir cevap vardı. Peki, neden böyle oldu. Neden istediğimiz oyu alamadık?”
Telefondaki ses yukarıdaki konuşmanın her 3-4 kelimesinde bir hıçkırıkla kesiliyordu. Konuşmasını şöyle sürdürdü: “Seçimin üzerinden 24 saatten fazla geçti. Ağlamadan konuşabileceğim bir zaman yakalamak istedim yapamadım, kusura bakmayın. Lütfen yapmamız gereken başka ne varsa söyleyin...”
***
Yukarıda son 3-4 günde aldığım onlarca telefondan birini paylaştım. Yazı aramızda, daha ağır olanları hatta suçlayıcı olanları var. Hani derler ya başarısızlık sahip arar... Türkiye’nin yeniden böyle bir sürece mahkûm olmasına kahrolan insanlar doğal olarak akıllarına ilk ne gelirse onu söylüyorlardı.
Elektronik posta ile gelen mesajlar da benzer yelpazedeydi.