'Anlama sorunumuz'
Zaman zaman gördüklerime, okuduklarıma ve ülkenin genel manzarasına bakarak, kasıtlı ya da kasıtsız okuma ve anlama yanlışlarının bizi kuşattığını hissediyorum. Bunun da yine bizi çepeçevre...
Zaman zaman gördüklerime, okuduklarıma ve ülkenin genel manzarasına bakarak, kasıtlı ya da kasıtsız okuma ve anlama yanlışlarının bizi kuşattığını hissediyorum. Bunun da yine bizi çepeçevre kuşatmış bulunan dinî, ideolojik ve siyasal bağnazlıklardan beslendiği kanaatindeyim. Elbette herkes ağzından çıkana dikkat etmeli; ne konuştuğunu, ne yazdığını bilmeli, bunun sorumluluğunu taşımalıdır. Ancak dinleyenler, okuyanlar da dinlediklerinin, okuduklarının anlamını ve amacını doğru kavramalı; sözün sahibine söylemediklerini mal etmemelidir. Modern dönemde tabiat bilimlerinde bile tümevarım yöntemiyle ulaşılan sonuçlardan kuşku duyulabilirken soyut alanlara dair bir yazıdan, bir konuşmadan vatan hainliği, din düşmanlığı, cumhuriyet düşmanlığı gibi külli sonuçlara rahatlıkla gidilebiliyor. Doğal olarak bunlar hiçbir bilimsel ve ahlâkî temele dayanmadığı, yani yanlış olduğu için yanlış sonuçlar vermesi -bireysel ve toplumsal zararlar üretmesi- de kaçınılmaz oluyor. Mesela yazınızda, konuşmanızda bir kişiye, kuruma veya fikre müspet yönleriyle bakıp değerlendirdiğinizde o kişiyi, o kurumu, o fikri bütün yönleriyle beğendiğiniz ve hatta savunucusu olduğunuz düşünülüyor. Bu yetmiyor; onun karşısında olan veya öyle konumlandırılan, kişi, kurum ve düşüncenin düşmanı olduğunuza kanaat getiriliyor. Bu, daha keskin ve daha haksız sonuçlara götürecek şekilde siyasette de oluyor. Söz gelimi bir uzman –normal bir toplumda olması gerektiği gibi- ilgili siyasi kişi ve kurumların bir projesini, uygulamasını yanlış bulduğunu gerekçeleriyle yazabilir.