‘Büyük oyun’un nesiyiz?
Küresel oyun kurucuları “Büyük oyun”larını Müslümanlar üzerinde oynamayı sürdürüyorlar. Uluslararası siyaset uzmanı olmayan benim gibi birine bile olaylar kendini okutacak kadar açık. Alanım...
Küresel oyun kurucuları “Büyük oyun”larını Müslümanlar üzerinde oynamayı sürdürüyorlar. Uluslararası siyaset uzmanı olmayan benim gibi birine bile olaylar kendini okutacak kadar açık. Alanım gereği beni ilgilendiren soru, “bu oyunun Müslümanlar üzerinde her sahnelendiğinde neden böylesine başarılı olabildiği”dir. Ana sebebin şu olduğunu düşünüyorum: Çünkü Müslüman toplumlar, entelektüel olarak, kendilerini araçsallaştırmayacak, kullandırtmayacak kadar gelişmiş değiller. Bunu, Müslüman dünyanın önemli bir kısmını kan ve gözyaşına boğan, Müslümanlık onurunu da insanlık onurunu da yerlerde süründüren din yorumlarına ve mezhep vb. grup çekişmelerine bakarak kolaylıkla anlayabiliriz. Bazılarımız belki iyi niyetle Kur’an’ı ve “doğru İslâm”ı savunmak için “Kur’an’cılık” yapıyoruz; bazılarımız Peygamberimizi savunmak için “hadisçilik” veya Ehl-i sünnet’i savunmak için “gelenekçilik” yapıyoruz. Bir başka Müslüman dünya daha var ki, onlar da hâlâ on dört asır öncesinin kan davasının peşinde. Oysa özellikle son otuz kırk yıllık gelişmelere bakıp da bu tür ayrışmaların Müslüman toplumları ne hallere düşürdüğünü görememek -açıkça söylemek gerekirse- tam bir zihinsel körlüktür; herkesin görüp bildiği “büyük oyun”un –âmiyâne tabiriyle- piyonu olmaktır. Türkiye gibi zihinsel körlükten kurtulmak için ne bedeller ödemiş bir ülkede bile Kur’an’cılık, Hadisçilik, mezhepçilik, cemaatçilik gibi dinde tefrika sayılmış bloklaşmalar bu kadar gündem oluşturabiliyor; hatta zaman zaman siyasete bile yön verebiliyorsa, bu halleriyle “büyük oyun”un değirmenine su taşıyanların “büyük oyun”dan şikâyet etmeye hakları yoktur.