Dinamik dindarlık
Günümüz İslâm toplumlarının ortalama kanaatine göre, “imanın şartları” dediğimiz esaslara inanan, “İslâm’ın şartları” dediğimiz birkaç ibadeti iyi kötü yerine...
Günümüz İslâm toplumlarının ortalama kanaatine göre, “imanın şartları” dediğimiz esaslara inanan, “İslâm’ın şartları” dediğimiz birkaç ibadeti iyi kötü yerine getiren, -hadi diyelim ki- biraz da zararsız ziyansız olanlar dindardır. Oysa Peygamberimizin öğretisine baktığımızda bunun doğru ama eksik bir dindarlık anlayışı olduğunu görürüz. Çünkü Peygamberimiz, sonraki tanımlara göre inanç ve ibadetle ilgisi olmayan birçok tutumu da dindarlık içinde görüyordu. Bir yandan akla ve tecrübeye önem veren, “aynı delikten iki defa sokulmayan”, diğer yandan insan ilişkileri daha zarif, daha özverili olan insanları daha dindar sayıyor; bencil ve hoyrat olanları dindarlık yönünden eksik buluyordu. Ben, Peygamberimizin anladığı ve yaşadığı bu dindarlığa dinamik dindarlık diyorum. İslâm’ın bu dindarlığın içini, -elbette bildiğimiz iman ve ibadet esaslarının yanında- birine insana ve tabiata yararlı olma, diğerine zihinsel ve pratik hayatta rasyonel ve gerçekçi olma diyebileceğimiz iki ilkeyle doldurduğunu görüyoruz. İlk ilke açısından dinamik dindarlık, -Ebû Hanîfe’nin öğrencisi Şeybânî’nin 1200 yıl önce kaydettiği gibi- yararı başkalarına da dokunan işleri, yararı sadece kişinin kendisine olan ibadetler gibi, hatta daha üstün bir ibadet bilmektir. Çünkü -Şeybânî’nin de hatırlattığı üzere- “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” buyurulur. Zihinsel ve pratik hayatta rasyonel ve gerçekçi olma ilkesi açısından ise dinamik dindarlık, bireyin edilgen olmaması, eşyanın ve olayların insanı yönetmesi yerine, insanın eşya ve olayları yönetmesidir ki, bu da insanın aklı ve tecrübeleriyle yaşamasını gerektirir. Bu sayede insan, ilkelerinden vazgeçmeden zamanın ruhuna uyma yeteneği kazanır; zamanla çatışmadan zamanı yönetir.